İnsan, her konuda olduğu gibi kadın meselesinde de ifrat ve tefrite düşmektedir. Oysa İslâm, sağa ve sola sapan insanları vasat olana, yani dosdoğru yola iletmek için gönderilmiştir. Çünkü İslâm, aşırılıkların arasında dengeyi kuran vasat bir dindir.
Günümüzde kadın konusundaki sapmanın en belirgin ifadesi “Kadın-Erkek Eşitliği” sloganıdır. Bu söylem, ilk bakışta adalet ve hakkaniyet çağrışımı yapsa da içi boş bir slogandan ibarettir.
Kadın-Erkek eşitliğini savunanlara sorsanız: “Siz, kadını ve erkeği hangi konularda, nasıl ve neye göre eşitliyorsunuz?”
Ne yazık ki bu soruya net bir cevap alamazsınız. Aksine, çoğu zaman ifrat ve tefrite varan, akıldan ve fıtrattan uzak sözler işitirsiniz. Böylece, kadının onurunu koruma iddiasıyla yola çıkanlar, aslında yaratılış fıtratını bozan bir anlayışın temsilcisi olduklarını görürsünüz.
Peki, kadın ve erkek;
- Fiziksel olarak mı eşitleniyor?
- Ruhsal yönden mi eşitleniyor?
- Annelik ve babalık duygularında mı eşitleniyor?
- Biyolojik ve üreme özelliklerinde mi eşitleniyor?
- Dinî yükümlülüklerde mi eşitleniyor?
- Yapacakları işler açısından mı eşitleniyor?
- Siyasi ve idari alanlarda mı eşitleniyor?
- Kanun ve yasalar önünde mi eşitleniyor?
- Yetki ve sorumluluklarda mı eşitleniyor?
Kısaca, kadın ve erkek hangi konuda eşitleniyor?
Elbette bazı hususlarda kadın ve erkek eşittir. Bazı konularda kadınlar, bazı konularda ise erkekler üstün vasıflarla yaratılmıştır. İnsan olmak, Allah’a kul olmak bakımından aralarında hiçbir fark yoktur. Ancak günümüzde “kadın-erkek eşitliği” adı altında dile getirilen şey, bu hakikatten bütünüyle uzaktır. Onların kastettiği eşitlik, kadını sıcak yuvasından çıkarıp sokağa salmak, tesettüründen soyup bir teşhir aracına dönüştürmek, evinden ve çocuğundan koparıp ucuz iş gücü hâline getirmektir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan eşini var eden ve bu ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının! Öyleyse adına dileklerde bulunduğunuz Allah’a karşı korunun ve akrabalık bağlarını koparmamaya büyük özen gösterin! Üstünüzde sizi sürekli gözetleyen bir Allah var!” (Nisa, 4/1)
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem de Veda Hutbesinde şöyle buyurmuştur:
“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvadan başka üstünlüğü yoktur”
Allah, kadına ve erkeğe fıtratlarına uygun yetki ve sorumluluklar vermiştir. Kadın ve erkek birbirinin rakibi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Bu dengeyi değiştirmeye kalkışanlar, Allah’ın yarattığı fıtratı tahrif etmiş olur. Yukarıda sayılan hiçbir konuda kadın ve erkek tamamen eşit değildir; bunu “eşitlik” iddiasında bulunanlar da aslında gayet iyi bilmektedir.
Hukukta Eşitlik Meselesi
Kadın ve erkeğin eşit olma ihtimali en yüksek alanlardan biri kanun ve yasalar olarak görülür. Fakat burada da mutlak bir eşitlikten söz edilemez.
İster Allah’ın indirdiği İslam şeriatı, ister insanların oluşturduğu beşerî sistemler olsun; her iki hukuk düzeninde de kadın ve erkeğin yetki ve sorumlulukları farklıdır.
İslam şeriatında; cihadın erkeklere farz kılınması, mihr, miras, nafaka, cami, cuma gibi hükümlerde farklılıklar bulunması bunun en açık göstergesidir.
Beşerî sistemlerde dahi durum farklı değildir. Kadınlara askerlik yaptırılmaması, doğum ve süt izni verilmesi, nafaka ve beyan konularında farklı uygulamalar bulunması bu gerçeği ortaya koyar. Ne gariptir ki, anayasalarında “kadın-erkek eşitliğini” yazanlar, aynı anayasada kadın ve erkeğe farklı görev ve haklar tanımaktadır.
İdarede ve Ailede Erkek Sorumluluğu
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Erkekler, hanımlar üzerinde âmir ve yöneticidirler. Çünkü Allah, bazılarını diğerlerinden daha üstün kılmıştır. Ayrıca erkekler mallarından harcama yaparlar.” (Nisa, 4/34)
Erkek, yaratılışı itibarıyla daha güçlü, cesaretli ve dayanıklıdır. Bu sebeple aileyi ve toplumu koruma, yönetme ve dış tehlikelere karşı savunma görevi ona verilmiştir. Kadın ise duygusal, yufka yürekli ve narin yapısıyla farklı bir fıtrata sahiptir. Bu sebeple aileyi idare etme ve geçimi sağlama yükümlülüğü erkeğe verilmiştir. Yükümlülük, yetkiyi gerektirir. Ailenin reisi erkek olduğu gibi, toplumun sevk ve idaresi de erkeklerin sorumluluğundadır.
Resûlullah (sav.) Kisrâ’nın kızının İran’a yönetici tayin edildiğini duyduğunda şöyle buyurmuştur: “İşlerini kadına tevdi eden bir kavim asla felah bulmaz.” (Buhârî, hadis no: 4425. Nesâî, ‘Sünen’, c: 8, s: 227)
Yine Resulullah (sav.) şöyle buyurmuştur:
“Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız bu durumda yerin üstü (hayat) altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise yerin altı üstünden (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkânı kalmaz).” (Tirmizi, Fiten 78/2266)
Kadına ve Fıtrata Zulüm
Allah erkekleri yönetici vasfıyla yaratmıştır. Kadının bu konuma getirilmesi hem kadına hem erkeğe zulümdür. Zira bu durum, toplumun ifsadına yol açar. Düşünün ki bir kadın makam sahibi olmuş; her gün farklı erkeklerle muhatap olmakta, mahremiyet sınırları zedelenmekte, edep ve hayâ duyguları törpülenmektedir. Bu, kadının ruh dünyasını tahrip eder.
Kadının fıtratına uygun olmayan işlerde çalıştırılması da aynı şekilde zulümdür. İnşaatta çalışan, kamyon süren, sokak süpüren, tarlada ve fabrikada ağır işlerde çalışan kadınlar… “Kadın da erkek gibi her işi yapar” diyerek fıtratı bozanlar, aslında annelerimize, kızlarımıza ve bacılarımıza en büyük kötülüğü yapan saptırıcılardır.
Kadının alınıp satılması, miras hakkından mahrum bırakılması, kız çocuklarının öldürülmesi, hukukî haklardan yoksun bırakılması nasıl bir zulümse; idarenin kadına verilmesi, kadının vitrin ve reklam aracı hâline getirilmesi, kadının kadınlara mahsus olmayan işlerde çalıştırılması da aynı ölçüde zulüm ve ifsadın bir başka çeşididir.
Gerçek Yüzleri
Eşitlik, özgürlük ve çağdaşlık adına kadın haklarını savunanlar; kadının izzet, şeref ve namusunun pazarlanmasını görmezden gelirler. Çünkü onların derdi kadının onuru değil; kadına kolay yoldan ulaşmak, şehvetlerini tatmin etmek, heva ve heveslerine alan açmaktır. Onlar toplumda ahlâksızlığın, edepsizliğin ve fuhşiyatın yayılması için çalışan çağdaş şeytanlardır. Her fırsatta, inananlar arasında çirkinliği ve hayâsızlığı yaymak için şeytanî planlar kurarlar.
İslam, kadını koruyan, yücelten, fıtratına uygun bir konumda yaşamasını sağlayan vasat bir dindir. Eşitlik sloganlarıyla fıtrat bozulduğunda; kadın da, erkek de, toplum da zarar görür. Gerçek adalet, aynılaştırmakta değil; herkesi yaratıldığı fıtrata göre konumlandırmakta yatar.
İslam’ın ve diğer beşeri sistemlerin kadına bakışını karşılaştıran Cihan ÜZER kardeşimiz bakınız bu konuda neler söylüyor.
Müsennif VELİOĞLU
KADININ İZZETİ
İslami Okul Okulların En Önemlisi