Beşerî sistemlerin egemen olduğu toplumlarda evlilikler zorlaştırılmakta, hatta bazı meşru evlilikler suç sayılmaktadır. Oysa sağlıklı ve temiz bir toplum için evlilik dışı ilişkilerin ve her türlü ahlaksızlığın önlenmesi gerekir. Bunun için toplum, helâl ve haram konusunda eğitilmeli; evlilikler kolaylaştırılmalı ve teşvik edilmelidir.
Beşerî Yasaların Fıtrata Aykırılığı
Günümüzde gençlerin evlenmesinin önündeki en büyük engellerden biri, “18 yaş altı çocuktur” yasalarıdır. Bu yasa nedeniyle ergenliğe ulaşmış gençlere çocuk muamelesi yapılmakta ve evlenmeleri yasaklanmaktadır. Beşerî sistemlerin uydurduğu bu yasa, yaratılış fıtratına aykırı bir hükümdür.
Ergenlik döneminde hormonların zirve yaptığı bir çağda gençleri okulda, dershanede kız-erkek karışık ortamlarda bir arada tutup sonra da “Siz çocuksunuz, aranızda bir şey olmasın.” demek, şeytanın bile başaramadığı bir aldatmacadır. Bu zihniyete göre gençler evlenirse suç işlemiş olur; fakat zina ederlerse bu “özgürlük” sayılır!
Resulullah (sav.) şöyle buyurmuştur:
“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın, çünkü bu takdirde üçüncüleri şeytandır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/222; 3/339)
“Sakın bir erkek, yanında mahremi (kendisine nikâhı haram olan) bulunmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın.” (Buhârî, Nikâh 111; Müslim Hacc 424, 1341)
Başka bir hadiste benzer bir ikazdan sonra sahabe sorar:
“Ey Allah’ın Resulü, bir kadının kocasının erkek akrabaları ile baş başa kalmasına ne dersiniz?” Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyururlar ki: “Bu ölümdür!” ( Buhârî, nikâh 111)
Bu hadisler, kadının kocasının yakınlarıyla dahi baş başa kalmasının büyük bir fitne olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla karma eğitim, mahremiyetin ortadan kalktığı ortamlar ve kadın-erkek yalnızlıkları, toplumun iffetini sarsan fitnelerdir.
Nikâh Suç, Zina Özgürlük Oldu
Bu yasalara göre “çocuk” sayılan birçok gencin hırsızlık, soygun, cinayet, fuhuş gibi ağır suç dosyaları bulunmaktadır. Kimi doğurduğu çocuğu terk etmekte, kimi kürtaja başvurmakta, kimisi ise kötü yollara düşmektedir. Her türlü pisliğe bulaşan bu kişiler, “çocuk” kabul edildikleri için çoğu cezadan muaf tutulmaktadır.
Ne acıdır ki; aynı yaşlardaki gençler helâl bir yolla evlenmek istediklerinde “suçlu” ilan edilmektedir. Nikâhla yuva kurmak isteyen bu gençler, eşlerinden, çocuklarından, evlerinden koparılıp hapse atılmaktadır.
Bu rezaleti görmek için uzman olmaya gerek yoktur; yalnızca bir eğitimci veya eczacıyla konuşmak yeterlidir. Liselerde ve üniversitelerde yaşanan ahlaksızlıkları onlardan dinleyin. Okul çevresindeki eczanelerde doğum kontrol hapı ve hamilelik testi satışlarının yoğunluğunu sorun. O zaman tablo tüm çıplaklığıyla ortaya çıkar.
“Çocuk yaşta evlilik” söylemleriyle toplumu yönlendiren çevreler, aslında helalinden evlenmek isteyen gençlerin önünü kesmekte ve onları gayrimeşru ilişkilere sürüklemektedir. Görünürde “hak savunucusu” kisvesi altında dolaşan bu kimseler, gerçekte toplumun iffetine ve aile yapısına kasteden iki ayaklı şeytanlardır. Onların gayesi gençleri korumak değil; toplumun ahlâkî direncini kırmak, iffet duygusunu yok etmek ve aile müessesesini çökertmektir. Çünkü bu düzen, küresel siyonizmin yerel uzantıları eliyle yürütülmektedir.
İslâm’ın Çözümü: Gönüllü ve Meşru Nikâh
İslâm’da nikâh, zorlamayla değil, karşılıklı rızayla gerçekleşir. Kadın ve erkeğin onayı olmadan kıyılan nikâh geçersizdir.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Açıkça izin alınmadan dul kadın, rızası anlaşılmadan bekâr kız evlendirilemez.” (Buhârî, Nikâh, 40)
Ensar’dan Hidame’nin kızı Hansa (r.a.), Âişe’nin (r.a.) huzuruna girer ve şu şikâyette bulunur: “Babam itibarını arttırmak için beni kardeşinin oğlu ile evlendirdi. Ben ise istemiyorum.”
Âişe radıyallahu anha, “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem gelinceye kadar bekle.” diye oturtur. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem teşrif edince, Âişe radıyallahu anh. Durumu ona anlatır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hemen kızın babasını çağırtır ve evlenme yetkisini kıza verir.
Bunun üzerine Hansâ radıyallahu anha Resulullaha şöyle der: “Yâ Resulallah! Ben babamın yaptığı bu nikâhı kabul ediyorum, ancak babaların kızlarına evlilikte böyle yetkisinin olmadığını bildirmek istedim.” (Buharî, Nikâh, 42; Neseî)
İslam hukukunda buluğ çağına gelmiş bir kızı hiçbir kimse zorla evlendiremez. Kızın rızası alınmadan yapılan evlendirmeler hükümsüzdür. İslam bununla da kalmayıp velisiz nikâhın da geçersiz olduğunu bildirmiştir. Böylece nikâhın kontrol altına alınması sağlanmıştır.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Veli’nin izni olmadan nikâh yoktur. (Ebu Davud 2085; Tirmizi 1101; Darimi 2/137; İbni Mace 188; Ahmed 4/394- 413)
Aişe r.a şöyle haber verdi: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem üç kere: Her hangi bir kadın velisinin izni olmaksızın nikâhlanırsa o kadının nikâhı batıldır, nikâhı batıldır’ nikâhı batıldır’ buyurdu. (Ebu Davud 2083; Tirmizi 1120; Darimi 2/137; İbni Mace 1879; Ahmed 6/47-165)
Velisi Olmayanın Velisi Sultandır.
Aişe r.a şöyle haber verdi: Nebi (s.a.v) buyurdu ki : “… Sultan velisi olmayan kimsenin velisidir. (Ebu Davud 2083; Tirmizi 1102; Darimi 2/137; İbni Mace 1879; Beyhaki 7/105 Albani (1040- İrva)
“Veli ve iki güvenilir şahit olmadan nikâh olmaz. Bu şekilde kıyılmayan nikâh batıldır. Anlaşamazlarsa sultan velisi olmayanın velisidir.” (Ebû Dâvûd Nikâh 20, 2083; Tirmîzî Nikâh 14, 1102; İbn Mâce Nikâh 15, 1879; Müsned c. VI, s. 66)
İslâm, yalnızca nikâhın meşruiyetini emretmekle kalmamış, aynı zamanda bu nikâhın gizli tutulmamasını, toplum önünde ilan edilmesini de şart koşmuştur. Çünkü gizlilik, şüphe ve fitneye kapı aralar; ilan ise meşruiyetin ve temizliğin teminatıdır. Bu sebeple İslâm’da meşru bir nikâh, şahitler huzurunda, kadın ve erkeğin rızası alınarak, ailelerin bilgisi ve onayıyla ilan edilmek suretiyle kıyılır. Böylece hem iffet korunur hem de evlilik toplumsal güven ve meşruiyet zeminine oturmuş olur.
Genç Evliliklere Yapılan Zulüm
“Çocuk yaşta evlilik” yalanıyla gençlerin yaptığı meşru evlilikler engellenmekte ve kötü gösterilmektedir. Bugün yaşanan bu zulüm, sanıldığı gibi birkaç ailenin meselesi değil; binlerce gencin ve binlerce ailenin yüreğine dokunan büyük bir toplumsal yaradır.
Resmî verilere göre, bu gerekçeyle hapse atılan erkeklerin sayısı altı binin üzerindedir. Bu şu anlama geliyor: En az altı bin erkek, fuhuş ve zinadan uzak durmak, iffetini koruyarak helal bir evlilik yapmak istediği için, “cinsel istismar” ya da “tecavüz” gibi ağır suçlamalarla damgalanmış; eşlerinden, çocuklarından ve sevdiklerinden koparılmıştır.
Namusuyla, edebiyle evlenen bu gençleri, gerçek suçlularla aynı koğuşlara koyanlar insanlık onurunu ayaklar altına altına almışlardır. Bu tablo, sadece bir hukuk garabeti değil; aynı zamanda bir ahlâk felaketidir. Bu, sadece bireylere değil; bir milletin izzetine, aile kurumuna ve gençliğin onuruna yapılmış büyük zulümdür.
Zulmün Yasallaştırılması
Tutuklanmamak ve yasal takibe uğramamak için kaçak yaşayan binlerce aile vardır. Kocaları yakalanmasın diye kadınlar sağlık hizmetlerinden mahrum kalmakta, evlerde doğum yapmakta, resmî kayıtlardan uzak durmak zorunda kalmaktadır. Sağlık çalışanlarına, 18 yaş altı evli kişileri bildirme talimatı verilmiş; böylece doktorlar, hemşireler ve ebeler adeta birer “ajan” gibi kullanılmaya başlanmıştır.
Severek ve isteyerek evlendikleri hâlde yalnızca yaşları 18’in altında olduğu için yargılanan gençler, mahkemelerce suçlu sayılmaktadır. Erkek “tecavüzcü” olarak mahkûm edilmekte, kadın ise “koruma altına alınarak” yurda yerleştirilmektedir. Kadının kendi rızası çoğu zaman dikkate alınmamaktadır.
Bu nasıl bir çelişkidir ki; bir kadın taciz iddiasında bulunduğunda delilsiz beyanı esas alınır, fakat “gönüllü evlendim” dediğinde sözü geçersiz sayılır? Böyle bir hukuk anlayışı adaletin değil, ideolojik bir taassubun ürünüdür.
Oysa aynı yaşlardaki gençler evlenmeyip zinaya bulaştığında hiçbir yaptırım uygulanmamaktadır. Aksine, bu tür ahlaksızlıklar medya eliyle özendirilmektedir. Zina suç olmaktan çıkarılmış; zinaya bulaşanlar takibe alınmazken, helâli tercih edenler cezalandırılmaktadır. Bu, çağın en büyük zulmü ve ifsadın en açık hâlidir.
Çağdaş Şeytanların Maskesi
Bu mesele derinlemesine incelendiğinde görülür ki; insanlığın ahlâkını bozmak isteyen küresel Siyonist şer odakları, “18 yaş altı çocuktur” safsatasını uydurarak gençlerin evlenmesini engellemekte, onları haram yollara sürüklemektedir. Onların hedefi gençleri korumak değil; İnsanlığın ve İslâm’ın iffet anlayışını ortadan kaldırmak, helâli haram, haramı helâl göstermektir. Bunu yaparken hukuk, medya, eğitim ve sağlık sistemini araç hâline getirmişlerdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın helâl kıldığını kim haram sayarsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Yunus, 10/59)
Harama Karşı Helâl
Harama bulaşmamak için evlenen gençler “18 yaş altı çocuk” yasaları ile cezalandırılırken, zinaya yönelenler özgürlük adı altında alkışlanmakta. Yöneticiler, 18 yaşın altındaki gençler evlenmeyip zina yaptıklarında dilsiz şeytan gibi susmaktalar; aynı yaştaki gençler evlendiğinde ise arsız şeytanlar gibi saldırıya geçmekteler. Bu çelişkili düzen, aile kurumunu hedef almakta; “18 yaş altı çocuk yasaları”, İstanbul Sözleşmesi ve benzeri düzenlemelerle ahlâkı ifsat etmektedir.
Medya, İslâm’a göre meşru olan bu evlilikleri “cinsel istismar” yaftasıyla gündeme getirir; severek evlenen gençleri baskı altına alır. Aynı medya, fuhuş ve ahlaksızlık karşısında susarak bu çirkefliğe destek olur. Helâli haram, haramı helâl göstermeye çalışan bu anlayış, gençlerin iffetini hedef almaktadır. Âlimlerin çoğu ise bu zulme sessiz kalarak ortak olmaktadır.
İslâm’a göre ergen olan birey artık mükelleftir; sorumluluklarını bilmek ve haramdan kaçınmakla yükümlüdür. Kadın ya da erkek fark etmeksizin, zinaya düşme korkusu taşıyan bir genç evlenmek istiyorsa, bu engellenemez. Evliliğin geciktirilmesi tavsiye edilebilir; fakat meşru bir evliliği engellemek zulümdür. Çünkü her bireyin bedensel, ruhsal ve biyolojik gelişimi farklıdır; dolayısıyla evlilik yaşı da kişiden kişiye değişir.
Kim Ölçü Koyuyor?
O hâlde asıl sorulması gereken şudur:
Evlilik yaşı kim tarafından, hangi ölçüye göre belirlenmektedir?
Fıtrat mı, vahiy mi, yoksa beşerî ideolojiler mi bu sınırı tayin edecektir?
Müsennif VELİOĞLU
KADININ İZZETİ
İslami Okul Okulların En Önemlisi