İslam yalnızca bir inanç değil, bir hayat nizamıdır. Bireyi olduğu kadar toplumu ve devleti de kuşatan, ilahi kaynaklı bir düzendir. Bu nizamın özü, bu düzenin ruhu ise tevhiddir.
Tevhid, yalnızca Allah’a kulluk etmektir. O’ndan başkasına boyun eğmemek, yalnızca O’nun hükmünü üstün tutmak ve hayatı sadece O’nun ölçüleriyle inşa etmektir. Bu anlayışla bakıldığında, siyaset tevhidin en çarpıcı ve en belirleyici şekilde tezahür ettiği alandır. Çünkü bir toplumda kim hükmediyor? Hangi ilkelerle yönetiliyor? Adaleti kim dağıtıyor? Hangi yasalar geçerli? Bu soruların cevabı, tevhid mücadelesinin tam kalbinde yer alır.
Siyaset, yönetenle yönetilen arasındaki kaderi tayin eden alandır. Müslüman bu alanda susamaz, geri duramaz. Çünkü Allah’a teslimiyet, hayatın her alanında O’nun hükmünü üstün bilmeyi gerektirir. Adaletle hükmetmek ve zulme karşı çıkmak, iman eden her bireyin sorumluluğudur. Toplumu değiştirmek; yalnızca bireysel çabayla değil, siyasal ve kurumsal mücadeleyle mümkündür. İşte bu yüzden Müslüman için siyaset, bir çıkar yarışı değil; bir kulluk alanıdır. İktidar aracı değil, ilahi adaletin yeryüzünde tesisi için verilen bir mücadeledir.
Biz, tevhidi esas alan bir siyaset anlayışının temel ilkelerini ele alacağız. Müslümanların nasıl bir siyaset izlemeleri gerektiğini kısaca açıklamaya çalışacağız.
Yönetime talip olmak ve bunun için siyaset yapmak kolay bir iş değildir. Hele ki laik bir düzende tevhid eksenli bir siyaset yürütmek, çok daha zor ve çetrefilli bir meseledir. Bu yola talip olanların, öncelikle sağlam bir altyapıya sahip olmaları gerekir. Bu da belki yıllar sürecek kapsamlı ve sabırlı bir davet ve cemaat nçalışmasını gerektirir.
Bu davet çalışması, İslam’dan uzak kesimlere ulaşmayı hedeflemelidir. Aynı zamanda ümmeti içeriden zayıflatan bid’at fırkalarına hakikati hikmetle ulaştırmayı amaçlamalıdır. Bununla birlikte, tevhidi esas alan fakat tekfirde aşırılığa kaçan cemaatleri de vasat bir yola çekmeye çalışmalıdır.
Tevhid eksenli bir siyasi yapılanma nasıl kurulur. Cemaatlerin katılımıyla güçlü ve kapsayıcı bir şûra meclisi oluşturulmalıdır. Bu meclis, sadece fikir birliğini değil, ihtilafların çözüldüğü, ayrışmaların engellendiği bir ilim heyeti hüviyetinde olmalıdır. Yönetim kadroları, dönüşümlü başkanlık sistemiyle belirlenmeli; bu kadrolar şûra meclisi tarafından yönlendirilmeli ve denetlenmeli. Şûra meclisi, karar alma süreçlerinde etkili olmalıdır, denetleme faaliyetlerini titizlikle yürütmelidir.
Ufku geniş, hedefi büyük, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir vizyona sahip; ne söylediğini, ne yaptığını bilen, donanımlı ve liyakatli kadrolar yetiştirilmeli. Bu kadrolar, toplumu tanıyan, sahayla bağ kurabilen nitelikte olmalıdır. Her şehirde, kasabada, köyde ve mahallede teşkilatlanmış, toplumla iç içe geçmiş güçlü bir yapı kurulmalı. Tüm cemaatleri çatısı altında birleştiren, onları organize eden bir yapılanma olmadan, siyasi alanda kalıcı ve sahici başarılar elde edilemez.
Bu davet çalışmaları yapılmaz, cemaatler arasında birlik sağlanmazsa Müslümanların siyasette başarılı olmaları mümkün değildir. Altyapı hazırlanmadan siyasi sahaya çıkmak, temeli olmayan bir bina inşa etmeye benzer. Böyle bir yapı, en hafif bir sosyal medya fırtınasında ya da sıradan bir savcılık soruşturmasıyla yıkılır ve bir anda siyasi bir enkaza dönüşür.
Peki, tevhidi siyasetin kaideleri ve hedefleri nelerdir? Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz:
Tevhidin siyasetteki anlamını doğru kavramamız gerekir. Tevhid, yalnızca Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmekten ibaret değildir; aynı zamanda hayatın tüm alanlarında yalnızca O’nu tek otorite kabul etmektir. Müslüman için hüküm yalnızca Allah’a aittir. O’ndan başka hakiki kanun koyucu yoktur ve adalet, ancak O’nun ölçüleriyle sağlanabilir. Bu sebeple tevhidi siyaset, Allah’ın hükmünü yeryüzünde egemen kılma çabasıdır.
Tevhidi siyaset, bir iktidar mücadelesi değil, bir hakikat mücadelesidir. Günümüzde siyaset çoğunlukla güç ve iktidar elde etme sanatına indirgenmiştir. Oysa tevhidi siyasetin amacı, Allah’ın dinini yeryüzünde hâkim kılmaktır. Bu mücadelede izlenecek yol ve yöntemler de bu amaca uygun olmalıdır. Müslüman bir siyasetçi; yalan, riya, hile ve zulümden uzak durmalı; Allah’ın rızasını esas almalı, halkın hoşnutluğunu değil. Bu tutum, onu ilkesiz popülizmden, çıkar temelli ittifaklardan ve ahlaki tavizlerden korur.
Tevhidi siyaset, insan merkezli değil, hakikat merkezli bir yöneliştir. Modern siyaset genellikle halkın memnuniyetini merkeze alır (popülizm). Oysa tevhidi siyaset, Allah’ın rızasını merkeze koyar. Bu fark, yöntemleri, hedefleri ve sonuçları tamamen değiştirir. Tevhidi siyaset, çoğunluğun ne istediğini değil, Allah’ın neyi emrettiğini düşünür. İnsanların arzularına göre değil, hakka göre pozisyon alır.
Tevhidi siyaset, Kur’an ve Sünnet rehberliğinde şekillenen bir siyasi programdır. Modern ideolojilerin türevlerini değil, doğrudan Kur’an ve Sünnet’in rehberliğinde gelişen bir siyasi bilinç üretir. Bu şu anlama gelir: Adalet ilkesi her şeyin üzerindedir. Zengin-fakir, yönetici-halk ayrımı gözetmeksizin herkes eşit sorumluluk altındadır. Hiçbir beşeri yasa, Allah’ın hükümlerinin önüne geçemez.
Tevhidi siyaset yalnızca muhalefet değil, alternatif çözümler üretmektir. Mevcut sisteme karşı çıkmanın ötesinde, vahyin rehberliğinde ortak aklın çalışmasıyla tüm insanlığın hayrına yeni bir sistem inşa etmektir. Bu, alternatif kurumlar üretmek (eğitim, ekonomi, sosyal dayanışma), dayanışma ağları kurmak ve pratikte örnek teşkil eden küçük topluluklar oluşturmak anlamına gelir (Medine modeli gibi, İdlib örneği gibi).
Tevhidi siyaset, sabır ve stratejiyle yürütülen uzun bir süreçtir. Bu siyaset, koltuk kapma veya iktidara gelme mücadelesi değil, hakkı egemen kılma mücadelesidir. “Bu süreç ne kadar sürer?” diyenlere verilecek cevap şudur: Bu, hiç bitmeyen bir süreçtir; Âdem’in yaratılışından kıyamete kadar devam edecek bir yolculuktur. Bu siyaset, acele etmeden ama gevşemeden yürütülmelidir. Kültürel dönüşüm, toplumsal bilinçlenme, bireysel arınma ve siyasi örgütlenme aynı anda yürütülmelidir.
Tevhidi siyaset, zulmün ve tağutun reddi ile başlar. Tevhid yalnızca Allah’a kulluk etmek demekse, bu aynı zamanda Allah’tan başka her türlü otorite iddiasını reddetmeyi gerektirir. Tevhidi siyaset, tağuti sistemlerle uzlaşmaz ve onlara meşruiyet sağlamaz. Ancak bu reddiye, yıkıcı değil, yapıcı bir bilinçle yapılmalıdır. Barışçıl yöntemler ve toplumsal uzlaşı ile hedefe ulaşmaya çalışılmalıdır. Bununla birlikte, sınırları aşan zalimlere karşı da direnişe hazır olunmalıdır.
Sonuç olarak, tevhidi egemen kılmak için yapılan siyaset, İslam’ın hayata egemen olması için yapılan siyasettir. Bu siyaset; ilkesel, popülist olmayan; adaletli, çıkarcı olmayan; hakka dayanan, güce dayanmayandır. Kur’an merkezlidir, ideolojik değil. Müslüman için siyaset, Allah’ın rızasını kazanmaya, toplumu hakikatle buluşturmaya ve adaletin tesisine çabalamaya yöneliktir.
“İslam’da siyaset, Allah’ın hükmünü yeryüzünde hâkim kılma sorumluluğudur.”
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi