Pazar, 19 Şevval 1445

Allah dostluğu

*****

Dostluk birbirini sevenler tarafından içten gelen duygularla kurulan bir bağdır. İki insanın birbiriyle dostluk kurabilmesi evvela tanışmaları ve birbirleriyle uyuşması ile oluşan sevgi neticesinde olabilir. Dostluğun iyi bir dostluk olabilmesi zaman içinde karşılıklı yapılan fedakârlıklarla mümkündür. Bir kimsenin büyükleri ile dostluğu itaat, küçükleri ile dostluğu ise şefkat ile gelişir.

 

İki dost düşünün; birbirlerini o kadar çok seviyorlar ki, biri diğerini arıyor, soruyor, onun her sıkıntısını gidermeye çalışıyor, maddi ve manevi her konuda yardımına koşuyor, Hastalığında ve sevincinde ona ortak oluyor. Onu görmeden duramıyor. Velhasıl bu dostluk iyi bir dostluktur.

 

İki kişide düşünün ki; birbirlerini seviyor ve sayıyorlar, yardıma ihtiyacı olduğu zaman yardım ediyor. Ama bunu ayda yılda bir yapıyor. Bu da bir dostluktur ama zayıf bir dostluktur.

 

Allah dostluğu da ona yapılan itaat ve fedakârlık ölçüsündedir. Az itaat ve fedakârlık eden az dostluğunu kazanır. İtaatinde üst seviyede bir gayret gösterende çok dostluğunu kazanır.

 

“Allah iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (Bakara Suresi:  257)

“Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Onun Resulüdür ve Allah’a tam boyun eğerek namazlarını hakkıyla ifa eden, zekâtlarını veren müminlerdir.”(Maide Suresi: 55)

 

Allah’ın dostluğunu kazanmak için evvela iman etmek ve daha sonra da sâlih ameller işlemek gerekir. Bu dostluk ne sadece bir zümreye tahsis edilmiş bir makam, ne de kimsenin tekelinde olan bir şey değildir. Bütün iman edenler Allah’ın dostudur. Hiçbir kimse Allah’ın azabından emin değildir ve son nefesini nasıl vereceğini de bilemez. Çünkü bir amel işler ki Allah’ın büyük sevgisini kazanır yâda öyle bir amel işler ki belki de Allah’ın gazabına duçar olur.

 

Rasulullah (sav.) buyuruyor ki;

“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a kasem ederim ki, içinizde öyle adam bulunur ki, cennet ehlinin ameli ile amel eder ve kendisi ile cennet arasında bir zira’dan (Yaklaşık 50 cm) ziyade mesafe kalmaz. Derken (hükm-i) kitap (yani o yazının hükmü) ona galebe eder, cehennem ehlinin ameli ile amel eder de cehenneme girer. Keza içinizde öyle adam bulunur ki, cehennem ehlinin ameli ile amel eder, kendisi ile cehennem arasında bir zira’dan ziyade mesafe kalmaz. Derken (hükm-i) kitap ona galebe eder, cennet ehlinin ameli ile amel eder ve cennete girer.” (Buhari –Müslim’de geçen hadisin bir kısmı)

 

Yani her Müslüman sonunun ne olacağını bilemez. Kimse ahreti garanti ettiği ve kurtulduğunu iddia ederse şeytanın oyuncağı olmuştur.

 

Günümüzde Allah’ın dostu olduğuna inanılan ve medet umulan zat’ların hakkında Allah katından hiçbir delil olmadığı halde çeşitli makamlar tayin edilmektedir. Hâlbuki Peygamberimiz bakınız ne buyuruyor;

“H.z. Peygamber, savaşta öldürülen bir kişinin karısının “Ey şehidim! ” diye dövündüğünü gördüğünde ona şunları söyledi: “Sus ey kadın! Onun şehit olduğunu nerden biliyorsun? Kim bilir belki de o kendisini ilgilendirmeyen konularda konuşur, malını eksiltmeyecek şeyleri vermekte de cimrilik gösterirdi.” (Heysemi 10/303 (Ebu Ya’la, Ebu Hureyre’den – Hayatüssahabe- 183)

 

Enes (ra.) şöyle anlatıyor: Uhud gününde bizden birisi şehit düşmüştü. Onu bulduğumuzda açlıktan karnına bir taş bağlamış olduğunu gördük. Annesi, onun yüzündeki toprağı silerek “Ey oğlum! Cennet sana kutlu ve mübarek olsun! ” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Onun cennete gireceğini nereden biliyorsun? Kim bilir belki de o kendisini ilgilendirmeyen konularda konuşur, kendisine zarar vermeyeceğini bildiği halde kimseye yardımda bulunmazdı” (Heysemi 10/303 Hayatüs sahabe- 184)

 

SONUÇ:

Allah’ın dostluğu bir makam olarak değil ona itaatle kazanılmış rıza ile onun sevgisini kazanmaktır. Bütün iman edenler günah ta işleseler yine de Allah’ın dostudur. Çünkü günahsız olmak mümkün değildir.

Bu konuda Ebu Hureyre (ra.) ’den rivayete göre Peygamberimiz (sav.):

 “Nefsim elinde olan Allah’a kasem ederim ki, siz günah işlememiş olsaydınız, sizin yerinize günah işleyip de Allah’ü Teâlâ’ya istiğfar edecek bir kavim getirirdi de onları yarlığardı.” buyurmuştur. (Müslim)

Mus’ab KÖYLÜOĞLU

*****302*****

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.