Büyük nimetler, beraberinde büyük fedakârlık ve sorumluluk getirir. Allah Teâlâ, iman edip salih amel işleyen ve hayatlarını bu doğrultuda düzenleyen mümin kullarına yeryüzünde hilafet ve hâkimiyet vaat etmektedir. Ancak bu vaadin gerçekleşmesi, Allah’ın istediği şekilde iman etmeye, Allah’ın istediği hayat tarzını benimsemeye, Allah’ın muradına uygun bir davet programı yürütmeye ve Allah’ın gösterdiği mücadele metodunu hayata geçirmeye bağlıdır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Allah, içinizde inanıp yararlı iş işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar bana kulluk eder, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkâr eden kimseler, işte onlar, artık yoldan çıkmış olanlardır.” (Nur: 24/55)
Bu ayet-i kerimeyi Ali KÜÇÜK hocamız şöyle tefsir etmiştir:
“Allah sizden iman eden ve sâlih amel işleyenlere, iman eden ve iman kaynaklı bir hayat yaşayanlara, iman eden ve hayatlarını bu imanlarıyla düzenleyenlere vadetti ki; yeryüzünde onları halifeler kılacak, egemenler, hâkimler kılacak. Onları yeryüzünde
Yerleştirecek, yeryüzünün hâkimiyetini onlara verecek. Tıpkı kendilerinden öncekilere yeryüzünde hayat hakkı, egemenlik yetkisi, güç ve kuvvet verdiği gibi. Onların dinlerini, yollarını, hayat programlarını, sistemlerini yeryüzüne hâkim kılacak. Onlar için razı olduğu, beğenip seçtiği dinlerini de yeryüzünde sabit kılacak, sağlamlaştıracak. Ve şu anda içinde bulundukları korkulu hayatlarını, güvensiz hayatlarını emniyete çevirecek, emin bir duruma getirecek. Artık onlar da bana kulluk ederler, sadece Beni dinlerler, hayatlarını benim istediğim şekilde yaşarlar ve bana hiçbir kimseyi ortak koşmazlar. İşte iman eden ve sâlih ameller işleyen kullarıma vaadim budur der Rabbimiz.
Evet, Allah’a Allah’ın istediği şekilde iman eden, Allah’ın kitabına, Allah’ın Resullerine Allah’ın istediği gibi iman eden ve bu imanlarını pratikte göstermek üzere sâlih ameller işleyen müslümanlara kıyamete kadar Rabbimizin vaadi işte budur. Daha önce böylece inanan ve sâlih ameller işleyen müslümanlara nasıl bu vaadini gerçekleştirmişse, toplumuna karşı nasıl ki Nuh peygamberi ve beraberindeki bir avuç müslümanı bu vaadine ulaştırmışsa, Âd kavmine karşı Hûd peygamberi ve beraberindeki bir avuç müslümanı, Semûd kavmine karşı Sâlih peygamberi ve beraberindeki bir avuç müslümanı, kavmine karşı İbrahim peygamberi ve müslümanları, Lût kavmine karşı Lût peygamberi ve müslümanları, Şuayb peygamberi ve müslümanları, Firavunlara karşı peygamberi ve müslümanları nasıl yeryüzüne egemen bir konuma getirmişse; kesinlikle bilelim ki Rabbimiz aynı şekilde inanan ve sâlih amel işleyen günümüz müslümanlarını da mutlaka yeryüzüne egemen kılacaktır. Şu anda müslümanlar bulundukları coğrafyalarda korku içinde bir hayat yaşıyor olsalar da Allah yakında onların korkularını emniyete dönüştürecek; dinlerini ve hayat programlarını yeryüzünde sağlamlaştıracaktır.
Evet, bu Allah’ın vaadidir ve hiç kimse Allah’ın vaadi konusunda şüpheye düşmesin. İşte bu ayetlerin gelişinden kısa bir süre sonra Medine’den Çin seddine kadar, Kafkaslar’dan Afrika içlerine kadar tüm dünya Mekke’de korku içinde bulunan, Medine’de güvensizmiş gibi yaşayan müslümanların olmuştur. Ve tüm bu dünyada Allah’ın razı olduğu din, Allah’ın seçip beğendiği hayat programı uygulanır olmuş, insanlar Allah’a ve Resulüne itaat edip boyun bükmüşler, Allah’ın yasalarını uygulamışlardır. Matematik hesaplarına göre zerre kadar gerçekleşme imkânı, ümidi görülmeyen bir şey Allah’ın vaadinin gerçekleşmesiyle gerçek olmuştur. Bu ayetlerin geldiği dönemde kendileri bile bu kadar büyük bir izzet ve şerefi ummayan müslümanlar bunları görmüşlerdir. Çok yakında inşallah biz müslümanlar da tüm korkularımızın bittiğini, müslümanların egemenliğinde tüm dünyanın emin bir hayata ulaştığımızı göreceğiz. Yeter ki Allah’ın istediği bir imanı, Allah’ın istediği bir teslimiyeti, Allah’ın istediği bir iman hayatını gerçekleştirmiş olalım, Allah vaadinden asla dönmez.
Ama bundan sonra, bütün bu ayetlerden, bu müjdelerden, bu uyarılardan sonra kim de kâfir olursa, kim de Allah’ın bunca ayetlerini örtecek, örtbas edecek olursa, kitaptan Peygamberden habersiz bir hayat yaşayarak Allah ve Resulü’ne karşı gelecek, itaatten çıkacak olursa kesinlikle bilesiniz ki fasıklar onlardır, dinden, itaatten, kulluktan çıkan, küfür içinde, fısk-ı fücur içinde olanlar da onlardır.” (Basirul Tefsiri Ali Küçük)
Cemaatten Hilafete Giden Yol
Allah’ın vaadine mazhar olabilmek için müminler önce nefislerini, ardından ailelerini ıslah etmeli, birbirlerini uyararak gafletten uyandırmalı ve aynı zamanda insanlığı Allah’a davet etme görevini üstlenmelidir. Hilafet, bireysel bir gayretin ötesinde cemaat ruhu, davet bilinci ve evrensel bir sorumlulukla mümkündür.
Allah’a Davetin Önemi
Allah’a Davetin Önemi konusunda Kubilay Aşkın DURDAĞ hocamız ise şunları söylüyor:
“Allah’a daveti ya çoğu zaman kendimizi buna ehil görmediğimiz için hiç yapmıyoruz ya da sadece müslümanlar arasında birbirimize yönelik hayra teşvik, haramlardan sakındırma, uyarı ve hatırlatma boyutu ile yetiniyoruz. Davet denildiğinde çoğumuzun aklına davetin sadece bu kısmı gelmektedir. Hâlbuki davet, aslında bunu da içine alan ama daha geniş bir anlama sahip eşsiz bir ibadettir.
Müslümanlar olarak davetin içe dönük boyutu olan birbirimizi uyarmamız gaflette olanları uyandırmaya çalışmamız elbette her zaman her yerde yerine getirmemiz gereken bir vazifedir. Ancak Allah’a davetin bir de dışa dönük bir boyutu var ki; işte bunu neredeyse tamamen ihmal etmiş durumdayız. Üzerinde yaşadığımız yerküreyi çeşitli inançlara sahip 8 milyara yakın insanla paylaşmaktayız. Dünya nüfusunun neredeyse yüzde sekseni ya islamı henüz tanıtamadığımız ya da islamın yanlış tanıtıldığı gayrimüslimlerden oluşmaktadır. Biz müslümanların islamı temsil etmedeki kusurlarımız da ayrıca ele alınması gereken başka bir konu, bu konuya burada değinmeyeceğiz.
Genelde dünya Müslümanları, özelde ise Türkiyeli Müslümanlar olarak evrensel ve kıyamete kadar geçerli olacak güzel dinimizi ona layık güzellikte temsil edemediğimiz ortada. Allah’ın insanlığa son mesajı olan bu mükemmel dini, sahip olduğumuz tüm imkân ve kabiliyetleri kullanarak gereği gibi tanıtmak anlatmak ve tebliğde bulunmak vazifesini de ihmal edersek her gün inançsız ya da batıl inançlar üzere ölen yüz bini aşkın insanın vebali bize sorulmaz mı?
Biz daveti sadece kendi aramızda yaparsak dünyanın dört bir tarafındaki bu kadar insana islamı kim ulaştıracak? Kur’an-ı Kerim’den sonra onlar için başka bir din başka bir kitap indirilmesini mi bekleyeceğiz? Hayır, bu olmayacak. Hz. Muhammed’den sonra onlara başka bir Peygamber mi gönderilecek? Hayır, bu da asla olmayacak. Peki; Kur’an son kitap, Hz Muhammed son Peygamber ise, islam da Allah’ın kemâle erdirip razı olduğu son ve evrensel din ise; biz bu kitabı tüm insanlığa ulaştırmakla mükellef değil miyiz? Peygamber Efendimiz ve ona iman eden sahabeleri bu dinin gayrimüslimlere tebliği ve tüm insanların bu dine daveti için canla başla çalışmamış olsalardı islam yeryüzünde bu şekilde yayılır mıydı?
Dünya nüfusu 8 milyarı aşmış bulunmaktadır. Dünya nüfusuna oranla yaklaşık her 400 kişiye bir doktorun düşmesi gerektiği göz önüne alınırsa ve bu oran dünyadaki davetçi ihtiyacına göre uyarlanırsa şu an dünyada 20 milyon islam davetçisine ihtiyaç var.
Yine Allah’a davetin önemini ve islam davetçilerine ne kadar ihtiyaç olduğunu anlamak için şu istatistik bilgi çok önemlidir.
İstatistiklere göre dünyada her gün islamla tanışma fırsatı bulmadan 100.000 kişi ölmektedir. Bu insanları islama davet etmek Allah’ın bize yüklediği bir sorumluluktur. Peki, sen bu büyük sorumluluk adına ne yaptın.
Dünyada insan olarak kardeşimiz olan ve kendilerine islamın güzelliklerini ulaştırdığımızda -Allah’ın izniyle- din kardeşimize dönüşme potansiyelinde o kadar çok bekleyenimiz var ki!” (Kubilay Aşkın DURDAĞ Allah’a Davetin Önemi)
Hilafetin tesisi, yalnızca siyasî ya da askerî bir mesele değil, iman, salih amel, davet ve cemaat ruhunun birleşiminden doğacak bir neticedir. Müslümanlar Allah’ın istediği imanı, teslimiyeti ve daveti gerçekleştirdikleri ölçüde, Allah’ın vaadine mazhar olacak ve yeryüzünde adaleti ikame edeceklerdir.
Müsennif VELİOĞLU
Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar
İslami Okul Okulların En Önemlisi