Pazar, 4 Cemaziyelevvel 1447
Dogu Turkistan Nasil Kurtulur

DOĞU TÜRKİSTAN NASIL KURTULUR ?

 

Allah azze ve celle, zalim bir toplumu yaptıklarından dolayı dilerse daha dünyada iken cezalandırır. Kâfir ve zalim toplumlara nerede, ne zaman ve nasıl azap edeceğini kendisi bilir. Bu konular insanları ilgilendirmez çünkü o Allah; Arş’ın sahibidir, yüceler yücesidir. Dilediği kararı veren, dilediğini dilediği gibi yapandır. Müslümanlar olarak bizler yapmamız gereken vazifeleri yapıyor muyuz? İşte bizi ilgilendiren mesele budur. Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’ı kurtarmak için bu coğrafyanın müslüman halkı bu güne kadar ne yaptı? Bu Müslümanlar bu konuda yapılması gereken şeyleri yerinde, zamanında ve doğru bir şekilde yaptılar mı? Bu coğrafyanın müslüman halkı bu soruların cevabını düşünmeleri gerekir.

Doğu Türkistan topraklarını işgalden kurtarmak için bu uğurda yapılması gereken ancak yapılmayan veya yanlış yapılan şeyler nelerdir; bunların muhasebesi yapılmalı. Bu konudaki eksikler ve yanlışlar tespit edilerek ders çıkarılmalıdır. Doğru mücadele metotları ve doğru yol haritaları belirlenmelidir.

Doğu Türkistan’ın tarihine baktığınız zaman şunu görürsünüz: Çin 1876 yılında Doğu Türkistan’ı işgal ettiğinde Uygur Müslümanları bağımsızlık için büyük bir mücadele vermiştir. Cihad ruhuyla yapılan bu mücadelenin sonunda 1933 tarihinde Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. Yeni kurulan bu devlet bir yılı geçmeden 1934 tarihinde Çin’in işgali sebebi ile yıkılıyor. Bu işgalden sonra ikinci bir kurtuluş mücadelesi veriliyor. Verilen bu mücadele sebebi ile bu defa on yıl sonra 1944 tarihinde Doğu Türkistan bağımsızlığına kavuşuyor. Tekrar kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti beş yıl sonra 1949 yılında Çin tarafından tekrar işgal ediliyor.

Doğu Türkistan yaşadığı iki Çin işgaline karşı cihad ruhuyla iki kurtuluş mücadelesi veriyor. Bu iki mücadelenin sonunda zafere ulaşarak iki defa bağımsız devlet kuruyor. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz demek ki Çin’e karşı cihad ruhuyla gerçek bir mücadele verilirse; Allah’ın izniyle başarıya ulaşılıyormuş.

Doğu Türkistan 1949 yılında üçüncü defa Çin işgaline uğruyor. Bu işgalden sonra Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden son askeri birlikler yenilgiye uğratıldı. Bu mücadelenin lideri Osman BATUR yakalanarak işkence edildikten sonra idam edildi. Bu tarihten sonra günümüze kadar Doğu Türkistan halkının elle tutulur, gözle görülür bir silahlı mücadelesi olmamıştır. Bu durum düşmana cesaret vermiş her türlü zulüm ve işkenceyi yapmaktan çekinmemiştir. 1949 yılından günümüze kadar 30-35 milyon Müslümanın öldürüldüğü tahmin ediliyor. Nüfusun kalan kısmı ise hapishanelerde, toplama kamplarında köle gibi çalıştırılmakta veya öldürülmektedir. Bu duruma bakarak Doğu Türkistan için bir şeyler yapılabilir mi diye sorulursa şöyle cevap verilebilir:

Doğu Türkistan’ın durumu; yoğun bakımda hayat mücadelesi veren ancak kendisinden ümit kesilmeye başlanmış bir hastaya benzemektedir. Yâda Endülüs gibi; bitti veya bitmek üzere olan bir coğrafya diyebiliriz. Durum ne kadar ağır ve vahim olursa olsun biz şuna da iman etmekteyiz:

“Gerçek şu ki, Allah’ın rahmetinden ancak inkârcı bir toplum ümidini keser.” (Yusuf: 12/87)

Bu ayette Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi emrediliyor. Ancak Allah-u Teâlâ bundan önce müminlerin de kendi üzerlerine düşen görevleri yerinde, zamanında ve en güzel şekilde yapmalarını da emrediyor.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Mallarını ve canlarını Benim yolumda feda ederek, Kur’an’ın ortaya koyduğu hayat tarzını yeryüzünde egemen kılmak için cihad edenlere gelince; onları da, her biri dosdoğru cennete ulaştıran yollarımıza ileteceğiz. Allah, kendi huzurunda olma bilinciyle iyilik yapanlarla daima beraberdir! (Ankebut: 29/69)

Son iki ayete baktığımız zaman; Allah’ın kendisinden ümit kesilmemesini emrettiğini anlıyoruz. Müminlerin, mallarını ve canlarını Allah yolunda feda ederek İslam’ı egemen kılmak için, vatanlarını, milletlerini ve namuslarını kurtarmak için mücadele etmelerini, cihada çıkmalarını emrediyor. Bu uğurda cihad edenlere yollarını göstereceğini ve yardım edeceğini birçok ayette vaat ediyor.

Durum ve şartlar cihada çıkılmasını gerektirirken cihada çıkmayan, cihada çıkmamak için bahaneler üreten veya ‘mücadele ediyoruz’ diye faydasız işlerle uğraşan toplumları ise yenilgiye, esarete ve zillete mahkûm edeceğini de bize haber vermektedir.

Onlar Musa’nın kavmi gibi: Ey Musa; “Sen ve Rabbin gidin ve onlarla kendiniz savaşın, biz burada oturup bekleyeceğiz!” diyerek cihada çıkmamak için bahaneler ileri sürmeyi tercih ettiler. Komünist Çin tarafından 70 yıldır işgal edilen Doğu Türkistan halkı; işgal, istila ve soykırım kısaca zilletin her çeşidini yaşıyor buna rağmen çok azı dışında cihadı akıllarından geçirmiyorlar ve hayal bile etmiyorlar. Vatanını terk ederek kaçmayı marifet zanneden Doğu Türkistan halkı sığıntı yaşadıkları ülkelerde güya Çin’e karşı mücadele etmek için gösteri, yürüyüş, kınama, basın açıklaması ve bedduadan başka bir şey yapmıyor ve bu yaptıklarıyla da kurtulacaklarını zannediyorlar!

Onlar şu hakikatleri görmek istemiyorlar; düşman ne kadar kalabalık olsa da, ne kadar acımasız olsa da, ne kadar donanımı güçlü olsa da, kurtuluş için hazırlık yapan, mücadele eden, Müslüman bir toplum Allah’ın yardımıyla zafere ulaşabilir. Dünyada zafere ulaşamasalar bile Allah yolunda mücadele ederek şehadet makamına ulaşırlar.

Ancak onlar vatanlarını, namuslarını kurtarmak için cihadı bırakıp boş işlerle uğraşmayı tercih ettiler.

Oysa işgale uğramış bir millet için her gün gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması yapılsa, milyonlar sokakları doldurup boşaltsa çare olabilir mi? Sadece bir şeyler yaptığınızı zannederek toplumun gazını alırsınız. Asıl yapılması gereken şeyleri örtbas etmiş olursunuz, o kadar! Oysa Doğu Türkistan Müslümanları olarak; izzet ve zafer istiyorsanız, kadınlarınızı, çocuklarınızı ve esirlerinizi kurtarmak istiyorsanız, topraklarınızı küfrün egemenliğinden kurtarmak istiyorsanız, Allah’ın hükümlerini egemen kılmak istiyorsanız sizin cihaddan başka çareniz yoktur.

Cihad edilmesi gereken bir coğrafyada cihada çıkmayıp kurtuluşu; gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması gibi faaliyetlerde ararsanız boş ve lüzumsuz bir faaliyette bulunmuş olursunuz. Oysa işgal edilmiş bir coğrafya için en acil yapılması gereken faaliyet cihaddır. Zulüm ve soykırım yapılan bir coğrafya için öncelikli yapılması gereken faaliyet cihaddır. İşgal edilmiş bir coğrafya için sessiz ve derinden başlatılan bir cihad hareketi yıllar sonra açıkça yapılmaya başlandığı zaman, işte o zaman gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması gibi faaliyetlerin yapılmasına belki ihtiyaç duyulur.

Bu duruma en güzel örnek Filistin cihadıdır. Filistinliler Kudüs ve Gazze için büyük bir mücadele vermekteler. Yıllarca bu savaş için hazırlık yaptılar, imkânları nispetinde silah ve mühimmat üretmeye çalıştılar. Örgüt kurup donanımlı mücahitler yetiştirdiler. Gazze’nin metrelerce altında tüneller, sığınaklar, barınaklar inşa ettiler ve savaş için stoklar hazırladılar. Eksikleri olsa da, kurtuluş için büyük bir mücadele veriyorlar.

Aksa Tufanı Operasyonunda Filistin halkının ve Kassam Tugaylarının direnişi, sabrı ve mücadelesi takdire şayan bir mücadeledir. Bu mücadelenin cephe gerisinde ise dünyanın her yerinde Filistin’e destek için gösteri, yürüyüş ve faaliyetler yapılıyor. Bu durum Müslümanlar için moral, motivasyon ve İslam’ın dünyaya açılımıdır. Siyonist Yahudi mallarının boykot edilmesine sebeptir. Filistinlilerin bu bitmeyen mücadelesi sebebiyle insanlar İslam’ı araştırmaya, konuşmaya başladı. Böylece İslam’ın küresel alanda yayılması daha da hızlandı.

Biraz düşünün; Filistin halkı Kudüs ve Gazze için büyük bir mücadele vermeseydi, savaş için bir hazırlık yapmasaydı, mücadele etmeyip bedeller ödemeseydi, Filistin davasına dünya halklarından bu kadar destek gelir miydi? Elbette gelmezdi. Bir coğrafyada işgal, istila ve soykırım varsa en önce bu coğrafyanın halkı mücadele etmelidir. Kendi davasına, vatanına ve namusuna sahip çıkmayan bir milleti başka milletler gelip de kurtarmaz.

Cihada çıkmayan Doğu Türkistan halkının erkekleri toplama kamplarında köle gibi çalıştırılıp sonunda öldürülüyor. Kadınları Çinli erkeklerle zorla evlendiriliyor. Birçok kadın ise fuhuş sektöründe kullanılıyor. Bu kadınların ağlamalarına dahi müsaade edilmiyor çünkü bu kadınlar Çin erkeklerini mutlu etmek zorundalar. Ortada kalan çocukları ise yetim yurtlarında ve toplama kamplarında ateist ve komünist olarak yetiştiriliyor. Bütün bunlar cihadı terk etmenin dünyadaki karşılığıdır. Cihada çıkmayanları ahirette bekleyen azap ise çok daha büyüktür.

Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda savaşa çıkın!” denilince yere çakılıp kaldınız! Yoksa âhiretin yerine, dünya hayatını mı tercih ettiniz? Dünya hayatının güzellikleri, âhirete nazaran gerçekten azdır.”

“Eğer gerektiğinde savaşa çıkmazsanız, sizi can yakıcı bir azap ile cezalandıracaktır ve sizin yerinize, başka bir topluluk getirecektir. Ve siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah, her şeye kâdirdir.” (Tevbe: 9/38 – 39)

Allah-u Teâlâ bu ayetlerde gerektiğinde cihada çıkmayanlar için büyük bir azap hazırladığını haber vermektedir. Allah’ın lütfettiği İslam nimetinin hakkını vermeyen ve kâfirlerin her türlü saldırılarına rağmen cihada çıkmayan milletler dünyada zillete ve ahirette ise azaba mahkûmdur. Musa’nın kavmi gibi bahaneler uydurarak cihada çıkmazsanız size lütfedilen birçok nimetin elinizden alınacağı gibi İslam nimeti de elinizden alınır. Vazifenizi yerine getirmediğiniz için Allah-u Teâlâ sizden intikam alır, sizi helak eder. Sizin yerinize Allah’ı seven Allah’ın da onları sevdiği, Allah yolunda cihad eden başka milletleri getirir. Siz ise kendinizi müslüman zanneden ve sığıntı bir toplum olarak yok olup gidersiniz. Allah kendi yolunda mücadele edenlere elbette yollarını gösterecek ve yardım edecektir. Yeter ki bu yolda yürüyün.

“Onlarla savaşın ki, Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırıp perişan etsin; onlara karşı size zafer ihsan etsin ve mümin bir topluluğun yüreklerine su serpsin” (Tevbe, 9/14)

Allah-u Teâlâ yaptıklarından dolayı zalimlerden müslümanların eliyle intikam almak istiyor. Bu sebepten Allah-u Teâlâ müminlere cihad etmelerini emrediyor. Demek ki Allah’ın yardımı durduk yerde gelmiyormuş. Müslümanlar sahaya çıkıp mücadeleye başlayınca Allah yardımını işte o zaman göndermeye başlıyormuş. Doğu Türkistan’ı kurtarmak için sizde mücadele edecek bir yürek varsa Doğu Türkistan kurtulur, her şey bitmiş değildir. Bunun için önce; BM, AB, İslam İşbirliği Teşkilatı, Türk Birliği, Arap Birliği veya İslam coğrafyasını yöneten münafık rejimlerden medet ve yardım beklemeyi bırakın. Sonra Çin ile mücadele ettiğinizi zannederek gösteri, yürüyüş ve basın açıklaması gibi yersiz ve zamansız faaliyetlere ara verin. Sonra Doğu Türkistan’dan çıkmayı nasıl başardıysanız aynen öyle geri dönün. Sonra sessiz ve derinden çıkın er meydanına. Ebu Cendel ve Ebu Basir gibi sahabeleri örnek alın, kervan güzergâhlarına karargâhlar kurun. Taliban gibi dağlara, tepelere, ormanlara ve yer altına karargâhlar kurun ve başlayın mücadelenize.

Bir süre sizi kimseler bilmesin. Karada, havada ve denizde savaşacak yiğitler yetiştirin, savaş donanımı hazırlayın. Sonra kahraman savaşçılarınızla, istişhad/şehadet eylemcilerinizle, gerilla savaşçılarınızla, elektronik savaşçılarınızla ve hava araçlarınızla bir destan yazın. Okusun dünya kahramanlık hikâyelerini, tek kişilik orduları, şehadete koşan erleri tanısın. Çin’in neler yaptığını anlatmakla uğraşmayın, siz bir destan yazın insanlar onu okusun ve nesillere onu anlatsın. Bırakın kör dünya size terörist desin. Onlara: “Çocuklarımızı öldürenleri öldürmek teröristlik ise evet biz teröristiz.” demekten utanmayın ve korkmayın. O kâfirler, Peygamberlere bile söylenmedik kötü söz bırakmadılar; size terörist deseler de önemi yok.

Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için örnek alınması gereken şahsiyetler; sahabeden Ebu Cendel ve Ebu Basir’dir.

Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için örnek alınması gereken örgüt; İzzettin El-Kassam Tugayları’dır.

Doğu Türkistan’ın kurtuluşu için örnek alınması gereken millet; Afganistan halkıdır.

Şu Mücahit Afgan halkının yaptıklarına bir bakar mısınız? İngilizler en büyük sömürgesi durumunda olan Hindistan’ı ellerinde tutabilmek için Afganistan topraklarının da ele geçirilmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Bu yüzden İngiltere 1838 ve 1919 yılları arasında tam 3 defa Afganistan’ı işgal etti.

Afganistan halkının bitmeyen mücadelesi sebebiyle İngilizler her defasında bozguna uğrayıp kaçtı.

Yenilmez İngiliz orduları olarak bilinen İngilizler, 1838’de Afganistan’ı işgal etti. Bu işgale karşı direnen Afganistan halkı İngiliz ordusunu imha ederek topraklarını 1842 yılında İngiliz işgalinden kurtardılar.

Sömürge alanını daha da genişletmek isteyen İngilizler bu defa 1879 yılında Afganistan’ı tekrar işgal etti. Afganistan halkı İngiliz ordusundan on binlerce askeri imha ederek 1881 yılında İngiliz işgaline son verdiler.

En son, 1919 yılındaki, 3. İngiliz-Afgan Savaşı’nda İngiliz ordusu yenilgiye uğratıldı. Afganistan yabancı devletlerin hâkimiyetinden tamamen kurtarıldı.

Yine yakın tarihte; Dünyanın 2. süper gücü dedikleri komünist Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 1979 yılında Afganistan’ı işgal ettiğinde, dünyanın 1. Süper gücü dedikleri ABD ve beraberindeki 49 NATO ülkesi 2001 yılında Afganistan’ı işgal ettiğinde; Afganistan halkı açlığa, yokluğa ve her türlü imkânsızlıklara rağmen topraklarını bırakıp kaçmadı, gösteri, yürüyüş ve kınama ile avunup oyalanmadı. İzzete giden yolu yani cihadı tercih ettiler. Azimle ve sabırla bu yolda sebat ettiler. Allah onlara izzet verdi ve İslam devleti lütfetti. İşte; cihad ile yoğrulan, izzetle ayağı kalkan Afganistan halkı ve cihada çıkmayarak zillete mahkûm olan Doğu Türkistan halkı…

Yol ayrımındasınız. Allah ve Resulü sizin durumunuzda olan bir milletin zilletten kurtulup izzete kavuşmasının tek çaresinin Allah yolunda cihad olduğunu bildirmiştir. Ya cihad ederek izzet ile ayağa kalkarsınız ya da cihada çıkmayarak dünyada zillet içinde yaşarsınız ve âhirette ise cehennem azabıyla cezalandırılırsınız. İşte bunun için önce nasıl bir islama inandığınızı yeniden gözden geçirin. İslam her soruna çözüm yolu gösteren mükemmel bir dindir. Siz sorununuza, derdinize bir çözüm bulamıyorsanız sorun İslam’da değil sizdedir. Eğer doğru bir mücadele metodu ile harekete geçmezseniz Endülüs Müslümanları gibi sizde biteceksiniz ve tarih sizi şöyle hatırlayacak:

“Köpek eti yiyen, ateist ve komünist Çin bu toprakları işgal etti, halkını soykırım ve her türlü zillete uğrattı buna rağmen bu coğrafyanın müslüman halkı 70 sene boyunca Çin’e karşı cihada çıkmadı. Zillet içinde öldürüldüler tecavüz edildiler ve yok edildiler. Şu gördüğünüz köpek eti yiyen, ateist ve komünist nesil de onların kâfirleştirilen çocuklarıdır.” diyecekler.

Oysa Allah için cihada çıksalardı ya vatanlarını kurtararak zafere ulaşırlardı ya da izzet ile şehadete kavuşurlardı. Ancak onlar düşmanın çokluğunu, acımasızlığını ve güçlü donanıma sahip olmasını bahane ederek teslim oldular ve cihada çıkmadılar.

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“… Cihadi terk ettiğiniz zaman, Allah size öyle bir zillet musallat eder ki, dininize (yani Allah yolunda cihada) dönünceye kadar onu üzerinizden atamazsınız.” (Ebu Davud, Ahmed Bin Hanbel)

Müsennif VELİOĞLU

Yol Gösterenler ve Yoldan Saptıranlar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.