Doğu Türkistan’ın coğrafi konumu; Asya kıtasının orta kesiminde ve Türk devletlerinin ise doğusunda yer almaktadır. Yaklaşık 1 828 000 km kare yüz ölçümüne sahiptir. Bu Çin’in beşte biri, Türkiye’nin ise iki buçuk katı büyüklüğünde bir toprak parçası demektir. Doğu Türkistan geçit vermeyen, yüksek dağlarla çevrilmiş bir kaleyi andırmaktadır. Etrafı adeta sıra dağlarla çevrilmiş durumdadır. Orta kesimi ve Çin’e bakan tarafı ise tarım ovaları ve çöllerden oluşan düz bir arazidir. Doğu Türkistan ile Batı Türkistan arasında bulunan Pamir, Altay ve Tanrı dağları bu coğrafyanın stratejik önemini daha da artırmaktadır. Çünkü bu dağlar Doğu Türkistan’ın batıya açılan kapısı gibidir. Çin bu dağlarda tüneller açarak “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” kapsamında Pekin’den Londra’ya kadar uzanan ticari yollar, yüksek hızlı tren ağları oluşturmaya çalışmaktadır. Çin’i batıya bağlayan enerji hatları, ulaşım hatları, demir yolu hatları Doğu Türkistan üzerinden geçmektedir. Ayrıca Doğu Türkistan oldukça zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir. Bu sebepten Çin için Doğu Türkistan’ın stratejik ve ekonomik önemi çok büyüktür.
Doğu Türkistan’ın Komşuları; Pakistan, Afganistan, Hindistan, Keşmir, Tibet, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Rusya, Çin, Moğolistan’dır.
Doğu Türkistan’ın tarihini kısaca anlatırsak; Doğu Türkistan bulunduğu coğrafya nedeniyle sürekli saldırılara ve işgallere maruz kalmıştır. Bu sebepten tarih boyunca yıllar süren kurtuluş mücadelesi vermiştir. Çin, Rusya ve Moğolistan gibi üç büyük devletin güç dengesine göre bağımsızlığını korumaya çalışmıştır. Değişik tarihlerde bu üç devletten birinin saldırısına, işgaline veya istilasına uğramıştır. Kimi zaman bu devletlere bağlı bir eyalet olmuş, kimi zaman ise tamamen işgal edilmiş, kimi zaman ise bağımsızlığını kazanmış. Elbette bu büyük devletlere karşı mücadele etmek kolay değil.
Doğu Türkistan 1870’li yıllarda Çin, Rusya ve İngiltere’nin baskısından kurtulmak için Hilafeti Osmanlıya bağlılığını bildirmiş. Osmanlı devleti Doğu Türkistan’a bir süre yardım etmiştir. Ancak Osmanlı devleti bu dönemde başlayan Osmanlı Rus savaşı sebebiyle Doğu Türkistan’a daha fazla yardım edememiştir. Daha sonra Çin 1876 yılında Doğu Türkistan’ı işgal etti. Bu topraklara yeni sömürge manasına gelen Sincar adını verdiler.
Çin işgalinde olan Doğu Türkistan bağımsızlık yanlısı mücahitlerin cihadı sebebiyle bağımsızlığını kazandı. 12 Kasım 1933 tarihinde Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti kuruldu. Yeni kurulan bu devlet 6 Şubat, 1934 tarihinde Çin’in işgali ile yıkıldı.
Verilen kurtuluş mücadeleleri sebebiyle bu defa 12 Kasım 1944 tarihinde tekrar kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti beş yıl sonra 1949 yılında Çin’in işgali ile tekrar yıkıldı. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden son askeri birlikler yenilgiye uğratıldı. Bu mücadelenin lideri Osman BATUR yakalanarak işkence edildikten sonra idam edildi. Bundan sonra Doğu Türkistan tamamen işgal edilerek ilhak edildi. Bu tarihten günümüze kadar işgal devam etmekte olup baskı, şiddet ve zulüm artarak devam etmektedir. 1949 yılından günümüze kadar 30-35 milyon Müslümanın öldürüldüğü tahmin ediliyor.
Çin’in 1949 işgalinden önce bazı kaynaklarda şunlar anlatılmaktadır; Amerika 1949 yılında kendi güdümünde Doğu Türkistan’da bir devlet kurma projesini ortaya koydu. Ancak Sovyetler Birliği lideri Stalin bunu fark edince, Komünist Çin Yönetimi ile irtibat kurarak, Doğu Türkistan’ı bir an önce işgal etmelerini teklif etti ve 1949 yılında Doğu Türkistan, Çin tarafından işgal edildi. Mao önderliğindeki Komünist Çin Yönetimi Doğu Türkistan’ı ele geçirmesinin ardından Müslümanlara baskı, zulüm, soykırım yapmaya başladı.
Komünist Çin Yönetimi işgalden sonra yaptığı ilk işlerden biri topluma önderlik eden, rehberlik eden ne kadar siyasi lider, dini önder, ilim adamı, iş adamı, zengin varsa hepsini tutukladı. Sözde halk mahkemelerinde yargıladı. Bu insanların bir kısmı kurşuna dizilerek öldürüldü, bir kısmı ise kamplara hapishanelere gönderildi.
Doğu Türkistan bugün açık hava hapishanesine dönüştürülmüş durumda. Doğu Türkistan’da bulunan 35 milyon Müslüman Uygur’un dışarıyla bağlantısı tamamen kesilmiş durumda. Dışarıyla akrabalarıyla iletişimi tamamen kesilmiş durumda. Kendi ailesi ile akrabaları ile dahi görüşemiyorlar. Yurt dışındaki Uygurlar Doğu Türkistan’daki akrabalarına hiçbir şekilde ulaşamıyorlar, akrabalarının yaşayıp yaşamadığını dahi bilmiyorlar.
Birleşmiş Milletlerin 2019 yılı raporlarına göre yaklaşık 1 Milyon Müslüman Uygur Türkünün toplama kamplarında tutulduğu bildirilmiştir. Bu gün ise 5 Milyon Müslüman Uygur’un toplama kamplarında tutulduğu tahmin edilmektedir. Rotasyonlarla beraber bu sayının 10 Milyona kadar çıktığı tahmin edilmektedir. Komünist Çin Yönetimi son 3 yıl içerisinde, Doğu Türkistan’da 400’den fazla toplama kampı oluşturdu. Milyonlarca Uygur Türkü bu kamplarda köle gibi çalıştırılmaktadır. Bu kamplarda öldürülen Müslüman Uygurların organları ise Çinli iş adamlarına, bürokratlara, Askerlere ve hatta başka ülkelere pazarlanmaktadır.
İşgalden sonra Doğu Türkistan’da 29 bin caminin yıkıldığı söyleniyor. Geriye kalan diğer camiler ise ya tamamen yıkılmıştır veya ibadethane vasfından çıkarılarak meyhane, diskotek gibi kullanılmaktadır. Çin yönetimi Doğu Türkistan’da camileri yıktı, ibadeti yasakladı, Kur’an kurslarını kapattı. Bunun dışında toplumda dini ilimlerin öğrenilmesi, dini kitaplar bulundurulması tamamen yasaklandı.
Komünist Çin Yönetimi 1966 ve 1997 yılları arasında Doğu Türkistan’ın Nablor bölgesinde 11 i yeraltında olmak üzere toplam 46 nükleer deneme gerçekleştirdi. Bunun sonucu olarak yüzbinlerce Uygur yaşamını yitirdi ve radyoaktif serpinti sebebiyle bölgedeki insanlar kanser gibi ağır hastalıklara yakalandı, binlerce sakat doğum gerçekleşti.
Komünist Çin yönetimi Doğu Türkistan’da Çin nüfusunu artırmak için 1980 yılından sonra milyonlarca Çin vatandaşını devlet teşviki ile Doğu Türkistan’a yerleştirmeye başladı. Doğu Türkistan’da yaşayan Çinliler, hükümet tarafından yüksek maaşlarla çalıştırılırken, Uygur Türkleri zor şartlar altında komik ücretlere çalıştırılmaktadır. 1949 yılında Doğu Türkistan da Çinlilerin nüfus oranı % 3 iken. Bu gün Çinlilerin nüfus oranı % 55 i geçmiş durumdadır.
Komünist Çin Yönetimi, Doğu Türkistan’da Müslüman kadınlara zorla kürtaj yapma ve kısırlaştırma siyaseti uygulamaktadır. Müslüman kadınların % 22’sinin tamamen kısırlaştırıldığı bildiriliyor. Müslüman nüfusu azaltmak için her şeyi yapmaktalar. Bunun için 1982-1990 yılları arasında Müslümanlara 2 çocuk izni verilirken, 1990 yılından sonra bu sayı 1 çocuğa indirilmiş. Kadının çocuk doğurma yaşı ise 25 ila 35 yaş arasıyla sınırlandırılmıştır. “Kaliteli Nüfus” adı altında yapılan “resmi soykırım” ile zorla kürtaj, kısırlaştırma gibi engelleri aşıp fazladan çocuk yapanlara ise büyük para cezaları verilmektedir. Fazla çocuk yapmanın cezası ortalama maaş ile tam 8 yıllık gelire denk bir para miktarı.
Yaklaşık 35 yıldır sürdürülen tek çocuk uygulamasını kontrol etmek için halk arasında dolaşan ajanlar görevlendirilmiş. Bu ajanlar hamile bir kadın tespit ettiklerinde bu kadın polis nezaretinde yakalanarak zorla kürtaj edilmektedir. Bu uygulama ile milyonlarca bebek daha dünyaya gelmeden öldürülmekte. Bu uygulama ile Uygur nüfusunun artışı engellenmeye çalışılmaktadır. Böylece Komünist Çin Yönetimi bölgedeki Müslüman nüfusu asimile ederek veya Müslüman nüfusu azaltarak bölgenin stratejik kaynaklarını iyice ele geçirmeye çalışmaktadır. Uygur Türkleri bugün tarihten silinme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Komünist Çin yönetimi Doğu Türkistan halkının özel yaşamlarını bile takibe almıştır. En son yaptıkları bu güne kadar hiçbir diktatörün, hiçbir zalim yöneticinin yapmadığı cinsten bir uygulama. Müslüman ailelerin erkekleri zorla toplama kamplarına alınırken Çinli erkekler ise erkeksiz kalmış Uygur ailelerin evlerine yerleştiriliyor. Çin Komünist Partisinin 2019 tarihli bildirisine göre 1 Milyon 120 bin kamu memurunun çoğunluğu Müslüman Uygurlardan oluşan bölgedeki 1 Milyon 690 bin hanede konakladığını bildirdi.
Komünist Çin yönetimi asimile etmek için Müslüman kadınları Çinli erkeklerle zorla evlendirmeye çalışmaktadır. Bunun için Çinli erkeklerin Müslüman Uygur kadınlarıyla evlenmelerini teşvik etmekte düğün masrafı, kredi ve kira yardımı yapmaktadır. Müslüman kadınların ise böyle bir evliliği istememe gibi bir seçenekleri yoktur. Bazı genç kadınlar ise zorla kaçırılarak veya iş bulma bahanesiyle Çin’in iç bölgelerine gönderiliyor. Bu kadınlar devlet mafya işbirliği ile birlikte fuhuş sektöründe kullanılıyor. Bu duruma düşen kadınların sayısının 1 milyonun üzerinde olduğu söyleniyor.
Komünist Çin Yönetimi genç nesilleri asimile etmek için de yüzbinlerce Uygur çocuğu ailelerinden zorla alarak toplama kamplarına götürmekte veya Çinli ailelere vermektedir. Amaç Müslüman çocukların beyinlerini yıkayarak tarihlerinden, dinlerinden ve milli duygularından koparmaktır. Dinsiz bir nesil yetiştirerek kendi milletlerine düşman ve komünist rejime ise sadık köleler yetiştirmeyi hedefliyorlar.
İşkence edilen, kamplarda toplanan, köle gibi çalıştırılan ve en son öldürülen erkekler. Çinlilerle zorla evlendirilen veya fuhuş hanelerde kullanılan kadınlar. Komünist Çin Yönetimi’nin uyguladığı baskı ve zulmün bu kadar şiddetli olmasının temel nedeni halkın Müslüman olmasıdır. Çin bölgedeki hâkimiyetine en büyük engel olarak Müslüman halkı görmektedir. Bu nedenle Çin’in yıldırma ve yok etme politikalarına karşı halkı güçlü tutan en büyük unsur İslam’ın mücadeleci ve birleştirici ruhudur. Bunu bilen Çin yönetimi yıllardan beri uyguladığı baskı ve zulüm politikalarında hep İslam’ı hedef almakta ve halkı İslam’dan uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
Bilindiği gibi milletler kendine has bazı özellikleri ile tanınır. Örneğin Türkler kahramanlıkları ile Araplar kuvvetli aile bağları ile Yahudiler ticari zekâları ile akla gelirler. Çinliler ise işkenceleriyle dünyaya nam salmışlardır. Bu sebepten Doğu Türkistan’da zulüm tahminlerden çok daha fazladır. Bu kâfirler bu zulümlerine, bu katliamlarına bahane uydurmak için İslam’a aşırıcılık Müslümanlara ise terörist yaftası vurmaya çalışıyorlar.
Çin zulmünden kaçmayı başaran Uygurlar gittikleri ülkelerde Çin’in baskısı sebebiyle her an tutuklanıp iade edilme korkusuyla yaşıyorlar. Çin’e iade edilenler ise hapsediliyor, işkenceye maruz kalıyor ve kendisinden bir daha haber alınamıyor.
Komünist Çin Yönetimi “modernizasyon” ve “kentsel dönüşüm” adı altında izlediği politikaları bahane ederek Doğu Türkistan’da Müslümanların evlerini, topraklarını istimlak ederek ellerinden almaktadır. Çinliler daha da zenginleştirilirken Uygurların neyi varsa ellerinden alınmaktadır.
Bu gün Doğu Türkistan da Müslüman Uygurların her türlü insan hakları ellerinden alınmıştır. Cenazelerini bile toplu halde defnedemezler, seyahat özgürlükleri yoktur. En yakın akrabalarını bile ziyaret etmek için izin almak zorundalar. Doğu Türkistan da her yerde adım başı arama noktaları, sokakta gezen silahlı askerler, zırhlı araçlar, çevirme noktaları, üst aramaları, araç aramaları, kameralar, elektronik takip cihazları ile sürekli takip edilip izlenmektedir. Her yere konulan yüz tanıma kamera sistemleri insanlar takip edilmektedir. Çin her türlü iletişim araçlarını özel yazılımlarla kontrol etmektedir. Bu gün Doğu Türkistan! Dünya’nın en büyük açık hava hapishanesi durumundadır.
Çin İslam’a karşı şiddetli bir düşmanlık beslemekte ve bu coğrafyada İslam’ı tamamen yok etmek istemektedir. Bunun için İslam’ı simgeleyen, İslam alameti olan her şeyi yasaklayıp yok etmektedir. İslam’ı tamamen yok etmek için “kültür devrimi” adı altında birçok asimilasyon çalışması yapmaktadır. İslam dini için, terk edilmesi gereken bir hastalık yakıştırması yapmaktadır. Kısaca İslam adına sosyal, kültürel, tarihi ve mimari ne varsa yok etmeye çalışmaktadır. Ancak bunca şeye rağmen halk dini kimliğini muhafaza etmeye çalışmaktadır.
İşgalci Çin yönetimi her türlü baskı, işkence, devlet terörü uygulayarak açıkça soykırım suçu işlerken Birleşmiş Milletler kendi kuruluş amacına yakışır bir şekilde bu soykırımı izlemektedir. Daha önce Vietnam’da, Afrika’da, Filistin’de, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Bosna’da, Irak’ta, Myanmar’da, Gazze’de, Ruanda’da yapılan katliamları ve insanlık suçlarını izledikleri gibi. Çünkü Birleşmiş Milletlerin kuruluş amacı budur. Dünyayı sömüren ve kan gölüne çeviren beşli çetenin yaptıkları pislikleri meşrulaştırmak ve birde bu beşli çeteye sekterlik hizmeti yapmaktır. Bu sebepten Birleşmiş Milletler denilen bu İnsanlığa İhanet Örgütünden yardım beklemek ölülerden yardım istemek kadar ahmaklıktır.
Türk Devletler topluluğu, İslam İşbirliği Teşkilatı bu iki örgüt Müslümanları ilgilendiren her konuda olduğu gibi bu konuda da ölüm sessizliğine bürünmüştür. Bu teşkilatları oluşturan devletlerin yöneticileri Müslüman maskesi takmış münafık, müşrik ve kâfir yöneticilerdir. Bu kâfir yöneticiler devrilmeden bu devletlerden ve bu devletlerin kurduğu örgütlerden hayır beklemeyin. Bu devletlerden yardım beklemek ölülerden yardım istemek kadar ahmaklıktır. Bu sebepten Müslümanlar kendi başlarının çaresine bakarak kendiişlerini kendileri yapmalıdır.
Doğu Türkistan’da son bir asırda 400 den fazla halk isyanı çıkarılmış ancak ne yazık ki bu isyan hareketlerinin tamamı kanlı bir şekilde bastırılmıştır. İsyan çıkaranlar ya sokaklarda kurşuna dizilmiş veya yakalanıp hapsedilmiş ve ağır işkencelerden geçirilerek öldürülmüştür.
İşgal edilmiş bir coğrafya hiçbir zaman gösteri, yürüyüş, basın açıklaması veya halk isyanları ile asla kurtulamaz ve kurtulduğu da görülmemiştir. Bu hakikate rağmen neden Doğu Türkistan halkı 400 defa sokağa çıkıp halk isyanı başlatıyor. Neden Doğu Türkistan halkı kurtuluş için başka yolları denemiyor!
Bu bağımsızlık hareketleri neden başarısızlığa uğramış düşünmek gerekir!
Doğu Türkistan tamamen yok edilmektedir, tıpkı Endülüs gibi!
Doğu Türkistan her geçen gün daha da kötüye gitmektedir!
Ey Müslümanlar!
Doğu Türkistan için yapılacak hiç mi bir şey yok biraz düşünün!
Müsennif VELİOĞLU
Aralık 2023