Pazartesi, 20 Şevval 1445

MEŞRU VE BİD’AT TEVESSÜL (VESİLE)

İslam’da Tevessül başka bir ifadeyle Vesile Kur’an ve Sünnetin öğrettiği şekliyle vardır ve inkâr edilemez. Ancak bidat fırkaları her meselede olduğu gibi vesile kavramını da menhecinden saptırarak Kur’an ve Sünnete aykırı anlayışlar uydurmuştur. Bu fırkalar uydurma hadisleri delil getirerek ve ayetleri tahrif ederek vesileyi İslam’ın ruhuna çelişir bir tarzda algılamışlar. Bidat ehlinin diline doladığı vesile konusunu gücümüz yettiğince açıklamaya çalışacağız. İnşa Allah.

Vesilenin sözlük anlamı: Kendisiyle başkasına yaklaşılandır. Talep edilene yakın olmak ve ona arzuyla varmak anlamına da gelir. Diğer bir anlamı da sultanın katındaki mevki, yakınlık derecesidir.

Vesilenin Şer’i anlamı: Allah katında yüksek bir derece elde etmek, bir fayda sağlamak veya bir zararı savmak suretiyle ihtiyaç gidermek veya dünya ve ahirette arzulanan bir şeyi elde etmek için Allah’a itaat ederek ve Salih amel işlemek suretiyle Allah’a yaklaşmaya çalışmaktır. Allah’a tevessülde bulunmak ancak onun çizdiği sınırlar içerisinde mümkündür.

 

Vesile Üç Esasa Dayanır.

1) Kendisine vesilede bulunulan lütuf ve kerem sahibi Allah’tır.

2) Vesilede bulunan ihtiyacının giderilmesini arzulayan Kuldur.

3) Kendisiyle vesilede bulunulan da kendisiyle Allah’a yaklaşılan Salih Ameldir.

 

Vesile Edilen Amellerin Kabul Olması İse İki Esasa Dayanır.

 

Allah’a yaklaşmak için vesile edilen amellerin kabul olması iki esasa dayanır.

1) Vesile de bulunan kişinin yaptığı ameli sadece Allah rızasını için yapması.

2) Vesile edilen amel şeriatta var olan ve bidat olmayan bir amel olması.

Nasıl ki Müslüman olmayanların ameli Allah’a yaklaşmaya vesilesi olmaz ise, bidat olan amellerde de Allah’a yaklaşmaya vesile olmaz.

 

Vesile Çeşitleri

İslam’da vesileyi Meşru Olan Vesile ve Bidat Olan Vesile olarak ikiye ayırabiliriz.

 

 

  • MEŞRU OLAN VESİLE

Meşru olan vesile; söz, fiil veya inanç olarak Allah’ın sevip hoşnut olduğu mübah veya vacip amellerle Allah’a yaklaşmaya çalışmaktır. Meşru olan vesileyi kendi arasında Mübah olan vesile ve Vacib olan vesile diye ikiye ayırabiliriz.

Mübah olan vesile: Mübah sevabı ve günahı olmayan insanların tercihine bırakılan şey demektir. Mübah vesileye örnek verirsek: Bir belde den başka bir beldeye gitmek için arzu ettiğimiz hava, kara, deniz ulaşım araçlarından birini vesile etmemiz veya bir işi daha kolay ve güzel yapmak için alet ve makinalar seçip kullanmayı mübah vesileye örnek verebiliriz.

 

Vacib olan vesile: Mutlaka yapılması Müslümanlar üzerine vacib olan amellerdir. Bir Müslüman Allah’a kul olmakla sorumludur bu sorumluluğu yerine getirmek içinde Salih amelleri vesile ederek Allah’a yaklaşmaya çalışması vacib olan vesilelerdir. Vacib olan vesileye örnekler verirsek:

 

Allah’ın İsim ve Sıfatlarını Vesile Edinmek:

Allah’ın güzel isim ve sıfatlarıyla dua etmek en hayırlı vesile çeşitlerindendir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

En güzel isimler Allah’ındır; öyleyse O’na, bu güzel isimlerle dua edin! O’nun isimleri hakkında yanlış yola sapanları terk edin! Allah’ı tanımayıp O’na eksik ve çirkin sıfatlar yakıştıranlar Yaptıklarının cezasını çekecekler! (Araf Suresi: 180)

Ayetten de anlaşılacağı gibi Allah’ın isim ve sıfatlarıyla vesilede bulunmak Allah’ın sevip hoşnut olduğu amellerdendir. Bu nedenle Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem bu vesile türü ile tevessülde bulunmuştur. Bizlerde Allah’ın isim ve sıfatlarıyla Allah’a dua etmeliyiz ve ona yaklaşmaya çalışmalıyız.

 

Salih Amelleri Vesile Edinmek:

Kulun; namaz, oruç, cihad, Kur’an tilaveti, zikir, istiğfar, anne babaya iyilik gibi farz, vacip ve nafile olan amellerle Allah’a yaklaşmaya çalışmasıdır.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Ey Rabbimiz, biz iman ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru!” diye yalvaran (Âli İmrân Suresi: 16)

Sünnetten getirilecek delil ise mağara ashabının kıssasıdır. Bu kıssada geçmiş ümmetlerden üç kişi kötü hava koşullarında bir mağaraya sığınırlar. Derken bir kaya düşerek mağaranın girişini tıkar. Onlar da yapmış oldukları salih amelleri vesile ederek yani tevessülde bulunarak Allahtan yardım istediler. Allah da taşı aralayarak kurtulmalarını sağlar. (Buhari ve Müslim)

 

Salih Kimselerin Dualarıyla Vesile:

Kul dara düştüğünde kendini Allah’a karşı günahkâr hissederek kendisi tövbe edip dua ettiği gibi Salih kişilerden de dua talep edebilir. Bu kişilerin itikadı düzgün, ilim ve takva sahibi kişiler olması tercih edilebilir.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Onlardan sonra gelenler ise, “Ey Rabbimiz!” diye yalvarırlar, “Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; inananlara karşı kalbimizde en ufak bir kırgınlık ve nefret duygusuna yer verme! Duamızı kabul eyle ey Rabbimiz, şüphesiz Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!” (Haşr Suresi: 10)

Ayrıca Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman bir kimsenin gıyabında kardeşi için yapmış olduğu dua kabul edilir” (Müslim) hadisi de bu vesile türüne delildir.

Bu konuya örnek olarak birde Âmâ hadisini verebiliriz. Âmânın biri Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek “Bana afiyet vermesi için Allah’a dua et” der. Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem ona “Dilersen dua ederim. Dilersen sabredersin. Bu senin için daha hayırlıdır” der. Âmâ da “dua et” diye ısrarını bildirir. Bunun üzerine Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem ona güzel bir şekilde abdest alıp şu duayı söylemesini emreder.

“Allah’ım sana peygamberin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ile yöneliyorum. Ey Muhammed! Hacetimin giderilmesi için seninle Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Benim hakkımda onu şefaatçi kıl!” Adam denileni yapar ve gözleri açılır. Hadiste görüldüğü gibi Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem’ndan dua talebi vardır. Aynı zamanda Allah’ın peygamberinin duasını kabulü için âmâ da dua etmekte “Allah’ım! Benim hakkımda onu şefaatçi kıl” demektedir.

Yine Enes b. Malik’ten rivayet edilen şu olay deliller cümlesindendir.

“Kıtlık zamanı Ömer (r.a.) Abbas b. Abdulmuttalib (r.a.) ile yağmur duasına çıkarak şöyle dua etti: “Allah’ım! Sana Peygamberimiz ile tevessülde bulunurduk sen de bize yağmur yağdırırdın. (Şimdi) Sana Peygamberimizin amcası ile tevessülde bulunuyoruz. Bize yağmur indir.” Ravi der ki; Bu dua üzerine yağmur inmiştir.” (Buhari)

Bu hadiste Ömer (ra.)’ın sözünün anlamı: “Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‘den bizim için dua etmesini böylece onun duasıyla Allah’a yakın olmayı kastediyorduk. Şimdiyse Peygamber, Allah’ın rahmetine kavuştuğundan dolayı bizim için dua edemez. Bu nedenle bizim için dua etmesini hayatta olan amcasından istiyoruz.”

Kısaca özetlersek; Hayatta olan insanlardan dua istenebilir ve bu dualarla Allah’a yakınlaşmaya çalışılabilir. Ancak Peygamber bile olsa vefat etmiş birinden dua istenmez ve ölüler duada asla aracı yapılmaz.

 

  • BİDAT OLAN VESİLE:

Bidat olan vesile söz, fiil veya inanç olarak Allah’ın sevip hoşnut olmadığı haram veya şirke düşüren amellerle Allah’a yaklaşmaya çalışmaktır. İslam’ın öğrettiği meşru vesile çeşitlerini bırakıp mekruh ve şirk olan vesile çeşitleri ile meşgul olanların amelleri boşa gider ve hüsrana uğrarlar. Bidat olan vesileyi kendi arasında mekruh olan vesile ve şirk olan vesile diye ikiye ayırabiliriz.

Mekruh olan vesile: Bu vesile çeşidi kişiyi dinden çıkarmayan ancak mekruh veya haram olan vesile çeşididir. Bir kişinin dua ederken; “Allah’ım falanın hatırına, filanın yüzü suyu hürmetine duamızı kabul et” gibi dualar Kur’an ve sünnetin öğretmediği ve yapılması tavsiye edilmeyen dua çeşididir. Çünkü falan, filan dediğimiz kişiler peygamber değiller veya peygamberin cennetlik dediği kişiler değiller. Onların Allah katında değerinin veya hatırının olup olmadığını bilmiyoruz. Onlarının kalplerini veya akıbetlerinin ne olduğunu da bilmiyoruz. Biz sadece onların zahirine göre hüsnü zanda bulunuyoruz. Bu sebepten âlimler bu tarz duaların yapılmasını tavsiye etmemişlerdir. Duanın en doğru şekli aracısız, doğrudan ve sadece Allahtan istemektir.

Şirk olan vesile: Bu vesile çeşidi kişiyi dinden çıkaran vesile çeşididir. Kişi duasında ölülere seslenmeye, ölülerden medet istemeye veya ölüleri duada aracı edinmeye başlarsa şirk olan vesileye kapı açılmış demektir. Haram ve şirk birbiriyle bağlantılı ve iç içedir her haramda şirke giden bir yol vardır.

Duada kişiyi şirke götüren en önemli sebep şudur: Kişi duada Allah’ın sultanlar gibi, krallar gibi aracılara ihtiyacı olduğu şeklinde bir inanca sahip olursa bu kişiyi şirke sokar. Yâda kişi Allah’ın duasını kabul etmesi için, duanın Allah’a iletilmesi için aracılar edinmeye kalkışırsa bu kişi yine şirke girer. Bu yaratıcının yaratılana benzetildiği çok kötü bir kıyastır. Oysa Allah Teâlâ yarattıklarına kıyas edilemez. Allah’ın bir kulundan hoşnut olması için aracı gerekmez. Bir kuluna gazap ettiğinde de hiçbir aracı fayda vermez. Melek, peygamber ya da her ne olursa olsun hiçbir mahlûk Allah’a kıyas edilemez. Yaratılan her şey yaratana muhtaçtır. Yaratan ise ne aracıya ne de herhangi bir yaratılmışa muhtaç değildir.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Allah’ın yanı sıra, kendilerine ne göklerden, ne de yeryüzünden hiçbir şekilde rızık veremeyecek olan, üstelik güç yetiremeyen varlıklara tapıyorlar! Sakın, Allah’a örnekler vermeye kalkmayın! Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Nahl Suresi: 73-74)

Bu ayeti kerimelerde Allah’a iman ve itaat ettikleri halde bazı insanlar imanlarına şu batıl anlayışı karıştırırlar. Allah sanki bazı kullarına özel yetki, makam ve tasarruf vermiş gibi inanır ve tavır takınırlar. Böylece bu kişileri kendileri ile Allah arasında veli edinerek bu kullardan medet umarlar, duada ve ibadette bu kulları aracı edinerek Allah’a ortak koşarlar.

Şirke dayalı bu inançlarını makul göstermek için saçma sapan örneklerle Allah Teâlâ’yı haşa aracısız ve yardımcısız iş yapamayan bir krala, devlet başkanına benzetirler. Allah tüm bunlardan münezzehtir. Çünkü Allah, sırf etrafındaki yakın “dostlarını” memnun etmek için onların aracılığıyla ihsanlarda bulunan, aksi takdirde kimseye bir şey vermeyen bir ilâh olmadığı gibi; Halkının kalbinden geçenleri bilmeyen, bu yüzden de aracılara muhtaç olan kimseler gibi âciz de değildir. O hâlde, bu saçma örnekleri bırakın da, inancınızı Allah’ın kitabına göre şekillendirin.

Allah Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken sahabe ondan dua istemiştir. Allah Rasulu vefat edince bu defa sahabe ashabın yaşayan büyüklerinden dua istemiştir. Sahabe bu dualarla Allah’a yaklaşmak için tevessül etmişlerdir. Sahabe hiçbir zaman dualarında “Peygamberi vesile kılarak veya peygamberi aracı kılarak Allah’ım senden istiyorum…” Şeklinde bir dua yapmamışlardır. Makamı ve mevkii ne olursa olsun sadece Allah’tan istenmesi gereken dua, fayda ve zararı bir beşerden istemek, güç yetirir olduğuna inanmak veya duada aracılık yaptığına inanmak büyük şirktir. Allah korusun bu inanç insanı dinden çıkarır. Bu meseleyi daha iyi anlamak için konuyla ilgili ayetin kısa tefsiriyle beraber okunmasında fayda var.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Şunu iyi bil ki, gönülden ve kayıtsız şartsız bir itaate lâyık olan, yalnızca Allah’tır! Fakat kendilerine O’nun yanı sıra boyun eğmeye lâyık birtakım dostlar edinen müşrikler, bu çirkin davranışlarını güya mazur göstermek için, “Biz bu putlara, doğaüstü güçlere, tanrısal nitelikler yakıştırdığımız dinî ve siyasi önderlere ve büyük insanlara, sadece bizi Allah’a yakınlaştırsınlar diye tapıyoruz! Biz âciz kullar doğrudan Allah’a yalvarmak yerine, O’na bizden daha yakın olanlar aracılığıyla kulluk ediyoruz!” derler. Oysa Allah, sırf etrafındaki yakın “dostlarını” memnun etmek için ve onların aracılığıyla ihsanlarda bulunan, aksi takdirde kimseye bir şey vermeyen cimri bir ilâh olmadığı gibi, yönetimi altındaki insanların kalbinden geçenleri bilmeyen, bu yüzden de aracılara muhtaç olanlar gibi âciz de değildir. Hiç kuşkusuz Allah, bu inkârcıların anlaşmazlığa düştükleri bütün tartışmalı konularda, Hesap Günü aralarında hükmünü verecektir! Doğrusu Allah, hem kendisine, hem de diğer insanlara karşı yalan söyleyen ve kendisine bahşedilen bunca nimetlere karşı nankörlük eden kimseleri, nihai anlamda başarıya ve kurtuluşa ulaştırmaz, doğru yola iletmez! (Zümer Suresi: 3)

 

Ölülere Seslenerek Onlardan Yardım İstemek:

Salih kimselere seslenerek, onları çağırmak, onlardan yardım istemek, onlara adak adamak. Örneğin bir kişinin “Yetiş ya: İsa, Musa, Ali, Veli, Abdulkadir, Hasan, Hüseyin vs. yardım et, şu hacetimi gider veya duamıza aracı ol…” türünden sözler İslam’ın ret ettiği şirk sözlerdir. Bu sözler Allah’a ait vasıfların aciz kullara tahsis edilmesi sebebiyle tevhidi ortadan kaldıran şirk sözlerdir.

Ey Müslüman şunu sakın unutma; Allah sana şah damarından daha yakındır. İbadeti aracısız ve sadece Allah’a yaptığın gibi ibadetin özü olan duayı da aracısız ve sadece Allah’a yapmalısın. Kalplerde olanı, neye muhtaç olduğumuzu ve ne istediğimizi en iyi bilen Allah değil midir? Öyleyse aracısız ve sadece Allah’a yalvar ve ondan iste. Çünkü dua kulun acziyetini itiraf ederek, alçak gönüllülükle O’nun huzurunda boyun eğmesi ve tüm benliğiyle O’nu zikretmesidir. Bu ise sadece Allah’a yapılır.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Eğer kullarım sana Beni sorarlarsa, Ben yakınım. Bana dua edip yalvaranın yakarışına cevap veririm, Öyleyse, onlar da benim çağrıma uyup bana iman etsinler ki, doğruluk ve olgunluğa ulaşabilsinler. (Bakara Suresi: 186)

Rasulu sallallahu aleyhi ve sellem ise şöyle buyurmuştur.

“Dua, ibadettir.” (Tirmizî)

 

Dua ibadet ise, bir ibadet aracısız ve sadece Allah’a yapılması gerekir.

 

Allah ile beraber birilerine dua edenler, birilerinden yardım isteyenler veya duada aracı olmalarını isteyenler tüm bu kulları Allah’a ortaklar edinirler. Çünkü Allah Teâlâ  bu kullara böyle bir güç ve yetki vermemiştir. Bu aciz kullar diride olsalar veya ölüde olsalar bu çağrıları, yardım isteklerini veya duaları asla duymazlar bile. Velev ki onlara duyurulsa bile sadece Allahtan istenilmesi gereken dua ve yardım istekleri aciz kullardan istemek veya onları aracı kılmak Allah’a ortaklık isnat etmektir.

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Onlara dua etseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile size cevap veremezler. Üstelik Kıyamet Gününde onlar, sizin ortak koşmanızı kabul etmeyecekler. Sana hiç kimse, her şeyden haberdar olan gibi bilgi veremez. (Fatır Suresi: 14)

Allah Teâlâ şirk karışmış ibadetleri kabul etmeyeceğini ve zamanında tövbe edilmediği takdirde şirki affetmeyeceğini bildirmiştir. Çünkü O Müşrikler “Allah’a ortak koşanlar, iftira ederek korkunç bir günah işlemişlerdir!”

 

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan daha hafif günahları ise, dilediği kimseler için bağışlayabilir. Allah’a ortak koşanlar, iftira ederek korkunç bir günah işlemişlerdir! (Nisa Suresi: 48)

 

Türbelere, Anıtlara Tazimde bulunmak: 

 

Bidat ve şirk vesile çeşitlerinden biride türbelerde kurban adama, şifa bekleme, yardım isteme,  duada aracı edinme, türbede yatan zatı tazim ederek tasarruf sahibi olduğuna inanma gibi ameller şirk olduğu gibi. Anıt mezarlarda çelenk koyma, saygı duruşunda bulunma, ölüden yardım isteme, ölüye sesli – yazılı arz ve şikâyetlerde bulunma gibi şeylerde şirktir ve kişiyi dinden çıkarır. Tüm bunlar Allah’ın şeriat inde yasaklanmış şirk amellerdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

O sizin için yeryüzünü bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı; gökten su indirdi ve onun sayesinde, size rızık olmak üzere ürünler yetiştirdi. O hâlde, bile bile Allah’a eş koşmayın! (Bakara Suresi: 22)

 

Allah’a kulluk edin, hiçbir şeyi O’na denk tutmayın! Ana babaya ve yakın akrabaya, yetimlere ve yoksullara, yakın ve uzak komşulara, birlikte olduğunuz arkadaşınıza, yolda kalmış kimselere, emriniz altındakilere iyilik edin. Allah, kendini beğenen kibirli insanları sevmez: (Nisa Suresi: 36)

Kur’an ve sünnet kaynaklı vesile çeşitlerini bırakıp kendi uydurdukları dua ve ibadetleri vesile yaparak Allah’a yaklaştıklarını zannedenler gerçekten hüsrana uğrayacak olanlardır.

Dinde sonradan uydurulan bidatler ve aslı astarı olamayan uydurma hadislerle amel edilmesi batıl yollara sapma nedenlerindendir. İşlediğimiz vesile konusuyla alakalı iki uydurma hadisi örnek verelim.

— “Makamımla tevessülde bulunun. Şüphesiz Allah katında makamım büyüktür” (Bu uydurma bir hadistir.)

— “Âdem günah işleyince dedi ki -Ya Rab! Muhammed’in hakkı için senden beni bağışlamanı dilerim. Bunun üzerine Allah Teâlâ

Ey Âdem! Henüz yaratmadığım halde Muhammed’i nasıl biliyorsun? Diye sordu. Âdem

Ya Rab! Beni elinle yaratıp bana ruhundan üfleyince başımı kaldırdım ve arşın direkleri üzerinde şu yazıyı gördüm: La ilahe İllallah Muhammedur Rasulullah. Bildim ki Sen adının yanına ancak en sevdiğin kimsenin adını yazarsın Allah da şöyle buyurdu

Seni bağışladım Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım.” (Hadis âlimleri bu anlatılanların kesinlikle uydurma hadis olduğunu bildirmiştir.)

 

Ey Rabbimiz; 

Bizleri insanlık tarihi boyunca, tevhid sancağını elden ele taşıyan Peygamberlerin, ashabın ve onların izinden yürüyen âlimlerin, şehitlerin, Salihlerin yoluna ilet… Âmin.

DERLEYEN

Müsennif VELİOĞLU

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.