Çarşamba, 15 Şevval 1445

Fertlerin Emire Karşı Görevleri ve Emirlere Nasihat

B- İtaat Etmenin Farziyetine İlişkin Deliller

Emire itaatin vacip olduğunu belirten deliller çoktur. Bu deliller, sadece Allahu Teala’nın Kitabı’na uyan kişilere itaat edileceğini ve bu itaatin sınırlarını belirtmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasul’e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, (Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız) onu Allah’a ve Rasulü’ne götürün. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.”(4 Nisa/59) İbn-i Hacer, et-Tıybi’nin şöyle dediğini aktarır: “..Rasul’e..” ifadesinde, fiil tekrar edildiği halde, ayetin başında bu tekrar yapılmamıştır. Çünkü emir olanlar arasında itaat edilmesi vacip olmayanlar bulunabilir. Bu ise, “Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz” ifadesi ile açıklanmaktadır. Sanki burada, “Hakkı uygulamazlarsa onlara itaat etmeyin ve anlaşamadığınız şeylerin çözümü için Allahu Teala’ya ve Rasulü’ne Sallallahu Aleyhi ve Sellem başvurun” denmektedir.”[Fethu’l-Bari, 13/112]
  • Ebu Hureyre’den, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş, kim bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur. Kim emire itaat ederse bana itaat etmiş, kim de isyan ederse bana isyan etmiş olur.[10] Bu lafız Müslim’indir. Ayrıca hem Müslim’in ve hem de Buhari’nin ortak rivayetinde “Kim benim emirime itaat ederse..” şeklinde geçmektedir. İbn-i Hacer şöyle der: “Her iki lafzı bir anlamda toplamak mümkündür. Hakkı emreden ve adaletli olan her yönetici, şari’in emiri sayılır. Çünkü O’nun emri ve şeriatına göre emir olmuştur. Her iki rivayette de “Bana itaat etmiş olur” demesi bunu desteklemektedir. Hadisin söylenmesinin sebebi ile ilgili olarak da İbnu’t-Tin şöyle der:
    “Denildiğine göre Kureyş ve civarındakiler emirlik olayını bilmezlerdi. Bu nedenle emirlere itaat etmezlerdi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu, vali olarak atadığı, emir tayin ettiği ve seriyyelerin başına getirdiği kişilere itaat edilmesini teşvik etmek için söylemiştir. Bölünmenin yaşanmaması için onlara, bu emirlere karşı çıkmamalarını öğretti.”
    İbn-i Hacer şöyle devam eder: “Ahmed, Ebu Ya’la ve Tabarani, İbn-i Ömer’den Radıyallahu Anhuma rivayet edilen hadisten şöyle aktarırlar: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabeden Radıyallahu Anhum bir grup ile beraber bulunuyordu. “Bana itaat etmenin Allah’a itaat ve Allah’a itaat etmenin bana itaat olduğunu bilmiyor musunuz?” dedi. Sahabe Radıyallahu Anhum, “Evet, buna şahitlik ederiz” dediler. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “O halde emirlerinize (bir rivayette imamlarınıza) itaat etmenin de bana itaat olduğunu bilin” diye buyurdu.” Hadis, emir sahiplerine itaat etmenin vacipliğini göstermektedir. “Fitneler” babında da belirtildiği gibi bu itaat, işlerin masiyet türünden olmaması şartına bağlıdır. Emirlere itaat etmenin emredilmesi, Müslümanların birliğini sağlamak içindir. Çünkü bölünmede fesat vardır.”[11]
  • Enes’ten Radıyallahu Anhu şöyle rivayet edilmiştir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Aranızda Allah’ın Kitabı’nı tatbik ettiği sürece, size başı kuru üzüm danesi gibi siyah Habeşli bir köle bile tayin edilmiş olsa, onu dinleyin ve itaat edin.”[12] Yine soyu ve nesebi meşhur olmayan, görünüşü çirkin olan biri de olsa, insanlar arasında Allah’ın şeriatına göre uygulama yaptığı sürece emirin söylediğini dinlemek ve ona itaat etmek vaciptir. Ümmu’l-Husayn’dan merfu olarak şöyle rivayet edilmiştir: “Allah’ın Kitabı’yla sizi yöneten bir köle de başınıza getirilse dinleyiniz ve itaat ediniz.”[13]
  • İbn-i Ömer Radıyallahu Anhuma, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Masiyet ile emredilmediği sürece, hoşuna gitmese de emredilen şeyleri dinleyip itaat etmek Müslümanın görevidir. Masiyet ile emredilirse, buna itaat yoktur.”[14]

Buradaki masiyetten kasıt nedir?

Masiyet, açık şer’i hükümle yasaklanan haramlardır.  Bu da itaatten el çekmesini gereken durumun emredilen şeyin hiçbir tevile meal bırakmaksızın  alanen haram olması demektir. Örneğin domuz eti yenmesi, içki içilmesi, intihar edilmesinin istenmesi gibi.

Ancak bunlar tevile açıksa durum değişir. Örneğin açlık durumunda ölmeyecek kadar yenilmesi emredilen domuz eti, donma durumunda donmayacak kadar içilen kanyak, tehlikeli durumda intihar anlamına gelecek bir saldırının düzenlenmesi gibi zaruret durumlarıdır. Bu durumlarda tevil mümkün olduğundan itaatten el çekilemez. Bu durumla anlaşılan bir vaziyettir. Mesela soğuktan ölümlerin vuku bulabileceği bir havada emirin kanyak içmesini istemesi ile birşey yokken kafayı çekelim diye uzattığının içilmesi apayrı meselelerdir.

Buradan da anlaşılacağı üzere bunun bizatihi haram olması esası şartı ortadadır. Ancak  li gayrihi haram durumunda ise tevile açık meseleler cereyan ettiğinden itaat edilir. Kesinlikle haram olduğu şüphe götürmeyen durumda ise itaat farz değildir. Kişinin bu durumda kafa kaldırması değil ileride görüleceği gibi sadece bu hususta itaat etmemesi diğer emirlerine eksiksiz itaat etmesi gerekir.

Li gayrihi harama şöyle örnek verebiliriz:  Elma asli itibari ile helaldir. Ancak çalıntı elma haramdır. Bu haramlık o şeyin kendisiyle değil elde ediliş yoluyla olduğundan liğayrihi haramdır. Buna göre deriz ki kişinin önüne getirilen meyve sepetini sorgulaması ya da araştırması gerekmez. Çünkü bu fitneye sebebiyet verir. Ancak bunun haram olduğu kesinkez belli olursa o zaman günah emire ait olmakla beraber kişinin bunu tazmin edip etmeyeceği ihtilaflı meseledir. Eğer mesele mezhebi görüşe dayalı ise, -mesela dalları dışarı taşan /yola meyveleri sarkan ağacın meyvesini yeme hususunda geçen o ağacın çitli yerde olup olmaması gibi- ihtilafa mebni emirin görüşüne uyulur. Nitekim Mina’da 4 rekat namaz meselesinde  Hz.Osman’ın görüşüne uyulmuştu. İleride daha geniş ele alacağız.

Yukarıdaki hadisler, itaat ile ilgili rivayet edilen tüm nass ve sözleri bağlayıcı mahiyettedir ve bunun ancak Allahu Teala’ya isyan olmayan işlerde olabileceğini belirtmektedir. Bilindiği gibi masiyet, açık şer’i hükümle yasaklanan haramlardır. Emirin sözü veya  uygulaması, birden çok ihtimale müsaitse, o zaman ancak kesin masiyet olduğu[15] ortaya çıktıktan sonra ona karşı çıkmak mümkün olur. Masiyetlerden iki şey istisna tutulur. Biri, emirin mahiyetindekilere bazı haklarını yasaklaması, diğeri ise kendi şahsına dünyalık bazı şeylerde öncelik tanımasıdır. Emir bunlardan birisini işlese bile yine kendisine itaat edelir, ancak itaat ile birlikte kendisine nasihat de edilir. Bu sözümüzün dayanağı ise aşağıdaki hadislerdir:[16]

1- Vail bin Hucr’dan şöyle rivayet edilir: “Seleme bin Yezid el-Cu’fi Rasulullah’a şöyle sordu: Ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendi haklarını bizden alan ama bizim haklarımızı vermeyen emirler başımıza geçse ne yapalım?” Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem cevap vermedi. Adam yine sordu. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: “Dinleyiniz ve itaat ediniz, çünkü onların yaptıkları kendilerine, sizin de yaptıklarınız kendinizedir.”[17] Görüldüğü gibi emir, mahiyetindekilerin hakkını vermese de ona itaat etmek vaciptir.

Amr bin As (radiyallahu anh) dediki:“Zulmeden zalim bir yönetici, devam eden bir fitneden daha hayırlıdır.” [İbn Muflih’in (El-Âdeb eş-Şer’iyye]

2- Ubade bin Samit’in şöyle dediği rivayet edilir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi çağırdı, biz de kendisine bey’at ettik. Bizden söz aldığı şeyler arasında, sevinçte ve tasada,[18] darlıkta ve bollukta kendisini dinleyip itaat etmemiz, kendisini şahsımıza tercih etmemiz ve işin ehline[19] karşı çıkmamamız vardı. “Ancak açık bir küfür görmeniz ve buna dair elinizde Allah’tan bir delil bulunması hali müstesna” dedi.”[20]

“…işin ehline karşı çıkmamamız vardı. “Ancak açık bir küfür görmeniz ve buna dair elinizde Allah’tan bir delil bulunması hali müstesna”sözüne gelince, burayı iyi anlamak ve iyi kavramak gerekir. Çünkü sapıtanlar bu noktandan sapıtmış. Ayakları sabit kalanlar ise bu noktayı iyi kavradıkları için sebat etmişlerdir. Bu söz emire isyan edilir karşı çıkılır anlamına değil, sadece o işte o emire uyulmaz diğer işlerde ise uyulmaya devam edilir manasınadır. Misalen sahabeler komutanlarından birinin verdiği  “ateşin içine girin” emrini -şeriate alenen ters olduğunu bilindiğinden-  dinlemedikleri halde Emire isyan da etmediler. Sadece o emri yerine getirmediler. Çünkü küfür, haram ve masiyet içeriyordu ve Allah katından kesin bir delil ellerinde mevcuttu. Ancak bugün emre itaatsizlik eden ve emre uymayanların bütünüyle isyan ettiklerini, emire tamamen kafa kaldırdıklarını görmekteyiz. Ayrıca bu işin şeytandan olduğunu gösteren başka bir emare de bu kimselerin ellerinde Allah’tan hiçbir açık delil bulunmamasıdır. Zor ve ağır bir durum olan ve ecrinin yüksek olduğu itaate hevaların ve nefislerin müdahale ettiği husus bu husustur. Şeytan bununla İslam için bir araya gelmiş küfrün önünde set olacak duvarları parçalamış, fedaileri birbirinden ayırmıştır. Allah ve Rasülüne itaat anlamına gelen itaatin şeytanın Allah ile aldatmacası sonucu Müslümanların birliklerini ve beraberliklerini dağıtmıştır. Böyleleri bu fitneye dalacaklarına oturanlarla beraber otursalardı vallahi Allah yolundaki cihada daha büyük katkıları olurdu.  Ey kardeşlerim birlikde rahmet ve fazilet vardır. Birlikte onur ve izzet vardır. Buna rağmen ayrılıkta zillet ve meskenet şeytanın yanlızlaştırması ve güvensizleştirmesi varken Allah’ın ipini nasıl bırakırsın? Nasıl ALlah’ın eli üzerinde olancemaate asi olursun? Girilen günahların kalplerin ipini şeytana vermesi sizin Allah’ın ipini kaçırmanıza vesile olup olmadığını bir düşünün. Ey Kardeşlerim eğer Allah’a itaat ederseniz Allah hataları da kapatır sevgiyi perçinleştirir. Sizin şer saydığınızda hayır yaratır. Şeytana uyarsanız o kapı onun dediği yere açılır. İfsada neden oluş kulun düşüşüne en büyük vesiledir. İnna lillah ve inna ileyhi raciun.

Maslahat-ı Kebire Meselesi

Maslahat-ı kebire de memur farz ibadeti bozabilir.  Maslahat-ı kebire (büyük maslahat) kaçırıldığı zaman telafisi olmayan maslahattır.
Mesela memur farz namazı kılsa, o sırada da emir saldırıya uğramış olsa,  zilletin geri dönüşü ve izzetin yitirilişi söz konusu olduğundan telafisi olmaması hasebiyle onu mutlaka engellemeli farz namazı bozmalıdır. Buna örnek olarak H.z Ömer radıyallahu anh’ın sabah namazında uğradığı saldırıdır. Sahabeyi kiram bu saldırı esnasında durumu fark eder etmez hemen farz olan namazlarını bozmuşlardır.

Maslahat-ı Kebirede Farz Namazı Bozmanın Keyfiyeti

Farz namaz esnasında cereyan eden herhangi bir olayın izale edilmesi ve giderilmesi için kişi bunu farz namazın içinde yapabiliyorsa farz namazın içinde yapar… Mesela annenin ateşe giden bebeği eline alarak ona engel olması gibi. Aynı şekilde namaz içinde akrep ve yılan öldürmek ateşi söndürmek gibi.

Maslahat-ı Kebire’ye bir başka örnek de Resulullah sallallahu aleyhi veSellem’in Mekke’nin fethi sırasında Ramazan orucunu bozdurmasını verebiliriz.  Sahabeden bir kısmı “biz oruca güç getirebiliriz” demelerine rağmen o bu işi riske atmadı ve maslahatı kebire için devesine binerek herkesin göreceği şekilde su içerek orucunu bozdurdu ve onların da bozmaları emretti.

Şunu unutmamalıdır ki emir ana baba ve evlattan da önceliklidir. Nitekim bu bilinçte olunsaydı bugün Hattap hayattaydı. Çünkü ona şarbonlu -zehirli mektubu ulaştıran içinde ne olduğunu bilmemekle beraber kendi evlatlarını ve hanımının can güvenliğini temin için bu işi kabul etmişti… Hasbunallahi venimel vekil.. İşte şeytan ve avaneleri insanalrı cahil oldukları yerden ısırıp sapıtırmaktadır… İnna lillah ve inna ileyhi raciun…

 

İbn-i Hacer Rahimehullah yukarıdaki hadisi şöyle açıklamıştır: “Sevinçte ve tasada” sözü, nefislerimize hoş gelen veya bize emredilen şeyleri yerine getirmeye gönlümüzün elvermediği durumlarda emire itaat etmemiz gerektiğini belirtir. İbnu’t-Tin, Davudi’nin, bundan kastedilenin hoşlarına gitmeyen şeyler olduğunu söylediğini belirterek şöyle der: “Anlaşılan, tembellik ve meşakkat zamanında da itaat etmek gerektiğini söylemek istiyor ki, “sevinçte”[21] ifadesi ile mutabık olsun.” Ahmed bin Hanbel’in Müsned’indeki diğer bir rivayette geçen “Tembellik ve gayret zamanında” ifadesi de bunu desteklemektedir. “Darlıkta ve bollukta”[22] demesi ise, İsmail bin Ubeyd’in rivayetine göre “Darlıkta ve bollukta infak etme” manasındadır. “O’nu kendimize tercih etmek” ifadesinden maksat da, O’na dünyevi bir pay tahsis etmektir[23]. Söylenmek istenen, başa gelen kişilere itaat etmenin, hakları almaya bağlı olmayıp hakları vermeseler bile vacipliğini belirtmektir.”[24]

 

Ebu Hureyre’den merfu olarak şu hadis rivayet edilir: “Darlıkta ve bollukta, sevinçte ve tasada dinlemek ve itaat etmek, onu kendi şahsına tercih etmek görevindir.”[25] Nevevi şöyle der: “Alimler der ki, zor gelen ve nefsin hoşuna gitmeyen, ama masiyet olmayan şeylerde yöneticilere itaat etmek gerekir. Kendi nefsine ayrıcalıkta bulunmasından maksat, yöneticinin bazı şeylerde kendi şahsını ayrı görmesi ve özel uygulama yapmasıdır. “Yani yöneticiler dünyalık şeyleri kendileri alsa da ve haklarınızı  size vermese de onlara itaat edin” manasındadır. Bu hadisler, masiyet olmayan bütün hallerde dinleyip itaat etmeyi belirtir. Bunun sebebi de Müslümanların birliğini korumak ve fitneye meydan vermemektir. Çünkü ihtilaf, din ve dünya işlerinde durumların bozulmasına sebep olur.”[26][27]

İhtimaldir ki, mahiyetindekilere bazı haklarını vermeseler veya maddi maslahatlarda kendilerine bir takım ayrıcalıklar da tanısalar, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, emirlere itaat edilmesini emretmesi, iki zarardan hafif olana katlanmak babındandır. Çünkü böyle bir emirin mahiyetinde bulunanların bundan görecekleri zarar, emirlere karşı çıkmak ve bunun doğuracağı ihtilaf ve bölünme zararından daha azdır.

 

Kaldı ki kendini kayırma sanılan bazı durumlar aslında kayırma olmayabilir. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, burada itaat etmeyi emretmesi, zararın yollarını kapatmak ve itaat esasının zanlarla bozulmasını önlemek içindir. Buhari’nin Üseyyid bin Hudayr’dan Radıyallahu Anhu rivayet ettiği şu olay bunun misalidir: “Bir adam Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem geldi ve “Ey Allah’ın Rasulü! Falan kişiyi görevlendirdin, beni ise görevlendirmedin” dedi. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: “Sizler benden sonra çok kayırmalar göreceksiniz, bana kavuşuncaya kadar sabredin.”[28] İbn-i Hacer Rahimehullah şöyle der: “Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yöneticilik isteyene cevap olarak “Benden sonra kayırmalar göreceksiniz” demesi, görevlendirdiği kişiyi kendisine tercih ettiği zannının yanlış olduğunu belirtmek içindir. Böyle bir şeyin kendi zamanında meydana gelmeyeceğini belirtmiştir. O kişiyi görevlendirmesinin sebebinin, şahsından dolayı değil, Müslümanların yararından dolayı olduğunu, dünyalık şeyler için kayırmanın olsa olsa kendisinden sonra olabileceğini ve böyle şeyler olduğu zaman itaat ederek sabretmelerinin daha iyi olacağını belirtmiştir.[29]

Daha sonra adam, kayırma olmayan bir uygulamayı kayırma zannetmiş ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun yanlışlığını kendisine açıklamıştır.[30]

Abdullah b. Mesud Allah ondan razı olsun şöyle demiştir; “Ey insanlar itaate ve cemaate sıkıca sarılın zira bu Allah’ın emrettiği ipidir. Hiç şüphe yok ki sizin cemaatte hoşunuza gitmeyen şeyler ayrılıkta sevdiğiniz şeylerden daha hayırlıdır.” (İbni Batta’nın El-İbane El-kübrası)

 

  • İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Allahu Teala kendilerine itaat etmeyi vacip kıldığı için emire itaat etmek vaciptir. Yöneticilere itaat ederek Allah’a ve Rasulü’ne itaat edenlerin ecrini Allahu Teala verecektir. Onlara ancak alacakları mal veya makam için itaat edenler, kendisine verdiklerinde itaat edip, vermediklerinde ise itaat etmeyenlerin ahirette nasipleri olmayacaktır. Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre’den Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Kıyamet günü Allah üç kişi ile konuşmaz ve yüzlerine bakmaz. Onlar için acıklı bir azap vardır. Bunlar; fazla suyu olduğu halde yoldan gelip geçenlerin yararlanmasını yasaklayan, sadece dünyalık için imama bey’at edip, istediğini verdiği zaman bey’atını tutan ama vermediği zaman bey’atını çiğneyen, ikindiden sonra birine bir mal satarken, söylediği fiyat kendisine verilmediği halde, verildiğine dair Allahu Teala adına yemin eden ve bu yemini sebebi ile alıcının kendisine inandığı kişi.[31]

 

[10] Müttefekun Aleyhi

[11] Fethu’l-Bari, 13/112

[12] Buhari

[13] Müslim

[14] Müttefekun Aleyhi

[15] Şerhi: Yani emrettiğinin dinen alanen haram olduğu tevil etmenin mümkün olmadığı durumlar.

[16] Şerhi: Mesela birini aç bırakmak günahtır. Uykusuzlukta öyle. Ancak bunlar tedrib amaçlı yahut başka bir sebepten dolayı emir kendi yese içse uyusa da emredebilir. Yine kişinin eşiyle cima etmesi hususunda dahi bu mevcuttur.  Yasaklamak da böyledir(Nitekim Kab b. Malik hadisinde olduğu gibi. O ve Hilal b. Umeyye’nin hanımları çağırılmış, kendilerine yanaşmamaları istenmişti. )

[17] Müslim

[18] Tasa: üzüntü,sıkıntı,stres, her türlü olumsuz durumu içine alır.

[19] Şerhi: Ehil, sorumlu demektir.Ehliyette budur.Çünkü arabanın sürmesine ehil olan kazadan da sorumludur. Ehil sorumlu olduğuna göre onun işine karşı çıkmamız emrolunmamıştır. Biz sadece olasılığı hatırlatırız. Örneğin emir çok malzeme ile operasyona gitse “neden bunu alıyorsun” denilmez. Sorumluluk onundur. Tıpkı Bi’ru Maine’de hafızları korunmasız gönderen Resuli Ekrem’in bizzat kendiydi ve onun sorumluluğu altındaydı. Kimse ona neden bunları donatmadın dememişti. Diyemez de.. Bu densizliktir. Münafıklar ancak böyle bir şeye yeltenir.

[20] Müttefekun Aleyh
Burada küçük bir meseleyi ele almak yerinde olacaktır:

Maslahat-ı Kebire’de memur farz ibadeti bozabilir mi?

Maslahat-ı Kebire (büyük maslahat) kaçırıldığı zaman telafisi olmayan maslahattır. Mesela memur farz namazı kılsa Emir saldırıya uğrarsa zilletin geri dönüşü,  İzzet’in yitirilişi telafisi olmadığından onu engellemedir. Bunu bozarak ya da içinde yapabiliyorsa namazın içinde yapar. Mesela annenin ateşe giden bebeği eline alması da namazı bozup veya içinde bunu yapması maslahat-ı kebiredir, telafisi olmaz. Aynı şekilde Allah Resulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke’nin fethinde Ramazan orucunu bozdurması gibi. Sahabelerin bir kısmı biz güç yetirebiliriz demelerine rağmen Allah Raulu bu riske girmedi ve maslahatı kebire için orucu bozdu ve bozmalarını da emretti.

[21] Sevinç insanın hazırlıksız halidir. Bu durumda itaat disiplinin kaybetmemesini de öğütlemek içindir.

[22] Şerhi :
Darlıkta ve bollukta kişinin uyarak elindekini emire teslimi meselesidir. Nitekim emir malından vermesini isteyebilir. Resulullah s.a.v’ın vermek için hurma istemesi, ya da savaş için altın yahut savaş malzemesi talep etmesini buna örnek verebiliriz. Münafıklar harici herkes malını ortaya koymuştur. Aynı şekilde binek istemesi de buna örnektir ki geri iadesi dahi söz konusu olmayabiir. Savaş esnasında binek ölebilir telef olabilir.  Emirin bu malları tazmini gerekmez…

[23] Şerhi: Ebu Davud’da emire binek ve ev verilmesi hadisi mevcut.

[24] Fethu’l-Bari, 13/7-8

[25] Müslim

[26] Şerhu’n-Nevevi, Müslim, 12/224-225

[27] Şerhi : (ihtilaf ifsaddır.)

[28] Buhari

[29] Fethu’l-Bari, 13/8

[30] Şerhi : (Kim emrinden kötü bir şey görürse sabretsin.)Buhari –Müslim

(Emir kötü anlama çekilecek şeylerde şeytanın yandaşlarına fırsat vermemeli.
Burada Bakara suresi 104. ayeti ele almak üzerinde durmak yerinde olacaktır.

Meal/104: “Ey iman edenler! Raina=bizi güt demeyin, unzurna=bize nezaret eyle deyin ve dinleyin: Kafirlere elem veren bir azap vardır.”

Açıklama: Rasulullah-sallallahu aleyhi ve sellem- sahabileriyle sohbet edip kendilerini eğitirken kimisi “Bizi güt, gözet, durumumuzu dikkate al, acele etme’ diye açıklanan ve ‘çobanımız’ anlamına gelen ‘râînâ ifadesini cağrıştıran ‘râina’ cümlesiyle sesleniyorlardi. Yahudiler bu fırsatı kaçırmazlar ‘râina’yı ‘râiná-çobanımız’ şeklinde teleffuz ederek cümleyi, Allah Rasulünü alaya almak aracı olarak kullanmaya başlarlar. işte Cenab-ı Hak bunu önlemek için insanlalara öyle bir çağrışıma sebebiyet vermeyecek “unzurna=bize nezaret eyle” sözüyle seslenmelerini emir buyurmuştur. (Sıtkı Gülle / Kelime Meali -Bakara 104/48.s.)
Görüldüğü gibi Yahudiler Müslümanların bir emiri olmalarını dillerine doluyorlardı. Onlarla alay etmek için çobanımız anlamına gelen raiiiina yani i harfini uzatarak söylüyorlardı. Yüce Allah emaret makamına 7 kat semadan sahip çıkarak bu ayeti indirdi ki bu makam ve itaat alaya alınmasın…
Allah Rasulu Muhammed s.a.v emirlik ve yönetimle ilgili kelimelere sahip çıkarak şeytan ve dostları adına çalışan kimselerin bu hususta önlerini kesti…

[31] İbn-i Teymiye, Mecmuu’l-Fetava, 35/16-17

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.