Perşembe, 23 Şevval 1445

Nikahta velinin izni şart mıdır?

Veli izninin gerekliliği meselesi Hanefî mezhebi dışında kalan üç mezhebe göredir. Velinin izni, Mâlikî ve Şafiî mezhebine göre nikâhın bir rüknü, Hanbelî mezhebine göre ise şartıdır.

DÖRT MEZHEBE GÖRE NİKÂHTA VELİ

Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî ve Zâhirî mezhepleri, velisiz nikâhı geçersiz saymışlardır. Hanefî mezhebine göre nikâh, veli olmadan da kıyılabilir.

Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre baba, bâkire olan kızını, ona sormadan evlendirebilir. Hanefî ve Zâhirî mezhepleri babaya böyle bir yetki tanımamışlardır.

Erkekler ve dul kadınlar, irade beyanını sözlü yaparlar. Bakirenin susması, kabul sayılır. Kabul etmiyorsa bunu açıkça ifade etmelidir. Hanefî ve Şâfiî mezhebine göre babası veya dedesi dışında bir veli tarafından evlendirilen bakire kızın olumlu cevabı mutlaka sözlü olmalıdır[1].

Her mezhepte farklı görüşler de vardır. Ama bunların içinde marufa uygunluğu öne çıkaran birine rastlanmamaktadır. Aşağıda bu görüşlere ve gerekçelerine yer verilecektir.

A- Hanefî Mezhebi

Hanefî mezhebine göre kadının, velisinin izni ile evlenmesi tavsiye edilir ama nikâh, velinin izni alınmadan da kıyılabilir. Kadın velisinden, kendi adına nikâha taraf olmasını isteme hakkına sahiptir. Çünkü kimi kadınlar, erkeklerin arasına girip kendi adlarına yapılacak böyle bir akde taraf olmaktan çekinirler[2].

Ebû Hanîfe veli konusunda üç ayete ve Hz. Ali’nin bir uygulamasına dayanmıştır. Ayetler şunlardır:

“(Kocası ölen kadınlar) Bekleme süresinin sonuna vardıklarında kendileri için ne yaparlarsa yapsınlar, onun size bir günahı yoktur[3].”

(Kocası tarafından üçüncü kez boşanmış kadın) bir başka kocayla nikâhlanıncaya kadar ilk kocaya helâl olmaz[4].”

“…o kadınların kocalarıyla nikâh kıymalarına engel olmayınız[5]…”

Bu üç ayette, Allah Teâlâ kadını, sözleşmenin faili yapmıştır. Bu da kadının nikâh sözleşmesine bizzat taraf olabileceğini gösterir.

Bir kadın kızını, onun rızasını alarak evlendirmişti. Kızın velileri gelmiş ve onu Hz. Ali’ye şikayet etmişlerdi. Ali, o nikâhı geçerli saymıştı[6].

Yukarıdaki âyetler, Hanefi Mezhebinin delillerini en geniş biçimde ele alan Mebsût’ta geçen şekliyle alınmıştır. Dikkat edilirse âyetlerin marufa uygunluk şartını içeren bölümü yazılmamış ve bu şart değerlendirmeye alınmamıştır.

Hanefî mezhebinde konuyla ilgili farklı görüşler de vardır. Bu görüşleri şöyle sıralayabiliriz:

1- Ebu Hanîfe

Kadın, izin almadan evlenmişse bakılır; eğer kocası kendine denk ve aldığı mehir kendi seviyesindeki kadınların mehrinden (mehr-i misil) az değilse velilerin bu evliliğe itiraz hakkı olmaz. Ama kadın, kendine denk bir koca ile evlenmezse velilerini sıkıntıya sokar. Sıkıntıdan kurtulmak için, onların bu evliliğe itiraz hakları doğar. Kocanın kadına denk olmasını isteme, velilere tanınmış bir haktır. Kadın onların bu hakkını düşüremez[7].

Kadın eğer mehr-i mislinden az mehirle evlenmişse veliler mehrin artırılmasını veya çiftlerin aralarının ayrılmasını isteyebilirler. Çünkü veliler, mehrin fazlalığı ile övünür, azlığından utanırlar. Bir de bu, o kabilenin kadınlarını zarara sokar. Çünkü bundan sonra onlardan kim, mehir belirlemeden evlense, onun mehri bu kadının mehrine göre belirlenecektir. Kabilenin kadınlarının hakkını erkekler koruyacağından itiraz hakkı erkeklere tanınır[8].

2- Ebû Yusuf

Nikâhta velinin yetkisi ile ilgili Ebû Yusuf’tan dört görüş nakledilmiştir:

a- Kadının velisi varsa kendi başına evlenmesi caiz değildir. Kocası kendine ister denk olsun, isterse olmasın, fark etmez.

b- Ebu Yusuf’un daha sonra bu görüşten döndüğü ve “Koca, kadına denk ise nikâh geçerli, yoksa geçersizdir” dediği bildirilmiştir[9]. Böyle bir görüş, Ebu Hanife’den de nakledilmiştir. Serahsî, denk olmayanlarla evlenmeyi engelleyeceği için bu görüşü ihtiyata uygun bulmuştur. Çünkü her veli, bunun için mahkemeye başvurmamakta, başvursa bile her hakim adil davranmamaktadır[10].

c- Ebu Yusuf’tan rivayet edilen üçüncü görüşe göre kadın, kendine denk bir koca ile evlenmişse, hakim veliye nikâha izin vermesini emreder. İzin verirse nikâh geçerli hale gelir; vermezse feshedilmiş olmaz, bu durumda hakim izin verir ve nikâh geçerli hale gelir. Bu görüşü ondan Tahâvî rivayet etmiştir

d – Daha sonra Ebû Yusuf da Ebû Hanife gibi koca, kadına denk olsun veya olmasın velinin izni alınmadan kıyılan nikâhın geçerli olacağı görüşüne varmıştır[11].

3- İmam Muhammed

İmam Muhammed’den konu ile ilgili üç görüş nakledilmiştir.

a- Kadının velisi olur ve ondan habersiz olarak evlenirse bakılır; eğer veli bu evliliğe izin verirse geçerli, vermezse batıl olur. Koca, kadına ister denk olsun ister olmasın, mehir az olsun veya olmasın fark etmez.

Veli izin vermezse bakılır, eğer koca kadına denk ise hakimin bu nikâhı yeniden kıyması gerekir. Çünkü bu durumda veli haksız bir engelleme yapmış olur[12].

b – İkinci görüşe göre velisiz nikâh olmaz. Velisi olmayan kadını hakim evlendirir. Böyle bir kadın hâkimi olmayan bir yerde bulunursa bir erkeği kendine veli yapar, o da onu, ona denk bir koca ile evlendirirse nikâh geçerli olur.

Bu görüşü İmam Muhammed’den nakleden Ebû Recâ b. Ebû Recâ diyor ki: Muhammed’e velisiz nikâhı sordum, “Caiz değildir.” dedi.

– Ya kadının velisi yoksa ne olacak ? dedim.

– Kendini evlendirsin diye hâkime başvurur, dedi.

– Hâkimi olmayan bir yerde ise? dedim.

– Süfyan’ın yaptığı gibi yapar, dedi.

– Süfyan ne yaptı ki? dedim.

– Kadını evlendirsin diye bir erkeği ona veli yaptı, dedi[13].

c – Serahsî’ye göre İmam Muhammed daha sonra Ebû Hanîfe’nin görüşüne dönmüştür[14].

B- Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî Mezhepleri

Bu mezheplere göre veli, nikâhın rükünlerindendir. Veli, kadın adına nikâha taraf olmazsa nikâh sahih olmaz. Kadın nikâhta ne kendini, ne de başkasını temsil edebilir. Velisinden başkasını vekil etmeye de yetkili değildir. Aksi bir durumda nikâh geçersiz olur[15].

Evlilik konusunda iki türlü velilik vardır; biri bağlayıcı olan velilik (velâyet-i mücbire), diğeri de bağlayıcı olmayan veliliktir (velâyet-i gayri mücbire). Babanın bakire olan kızı üzerindeki veliliği bağlayıcıdır. O, bu yetkiyle, bakire kızını, onun istemediği kişiye nikâhlayabilir.

Bağlayıcı olmayan velilik ise özel ve genel olmak üzere ikiye ayrılır. Özel velilik (velâyet-i hasse) kadının erkek yakınlarına tanınan veliliktir. Kız bakire değilse babanın veliliği de bu kısma girer. Genel velilik (velâyet-i âmme) ise, kamu otoritesine sahip kişinin veliliğidir.

Konu ile ilgili farklı görüşler aşağıya alınmıştır.

1- Mâlikî Mezhebi

Baba, bakire kızını zorla evlendirebilir. Koca ister kör, ister şimdiki veya gelecekteki durumuna bakılınca kızdan kötü olsun, ister çirkin bulunsun, isterse kızın mehri bir kantar altın iken o, bir çeyrek dinarla evlendirmiş olsun fark etmez. Kız, 60 veya daha yukarı yaşta ve evlenmesi velisi tarafından engellenmiş durumda da olabilir. Yeter ki koca, yumurtaları ve erkeklik organı kesilmiş veya organı olmakla birlikte meni gelmeyecek şekilde yumurtaları çıkarılmış olmasın. Sahih görüşe göre bu durumda baba, kızı zorlayamaz. Deli, alaca hastalığına tutulmuş, cüzamlı, erkeklik organı sertleşmeyen (ınnîn), hadım veya güçsüz olan erkek için de zorlama yapılamaz[16].

İmam Mâlik’ten şu farklı görüşler de rivayet edilmiştir:

a- Kadın, kendine denk bir erkekle evlenmek isterse veli onun isteğini yerine getirmek zorundadır. Veli onu, ona denk bir başka erkekle evlendirmek istese bile evlenme kadının tercih ettiği erkekle olur. Bu durumda hakim veliye, onu evlendirme emri verir. Bakire kıza karşı babanın böyle bir sorumluluğu yoktur[17].

b- İbn’ul-Kasım’ın İmam Malik’ten yaptığı bir rivayetten, onun nikâhta veliyi farz değil sünnet saydığı anlamı çıkarılmıştır. Bu rivayete göre o, velisiz evlenen çiftlerin birbirine mirasçı olmalarını kabul ediyor ve itibar görmeyen bir kadının, kendini evlendirsin diye bir erkeği vekil etmesini caiz görüyordu. Bir de o, dul kadının, kendini evlendirsin diye velisine başvurmasını hoş karşılardı. Böylece ona göre veli, sanki nikâhın sıhhat şartı değil, tamamlanma şartı gibidir[18].

İtibar görmeyen kadın, zengin, güzel ve soylu olmayan kadındır. Bu kadın bakire ise, babası da varsa yapılacak bir şey yoktur. Onu sadece babası evlendirebilir[19].

2- Şafiî Mezhebi

Şafiī Mezhebine göre bakire kızı evlendirme hakkı babaya aittir. Çünkü ibn Abbas kanalıyla nebi aleyhisselamdan gelen hadis şöyledir:

“Dul kadın[20] kendisi ile ilgili olarak velisinden daha çok hakka sahiptir. Bakirenin ise görüşü sorulur. Onun susması izin vermesi demektir[21].”

Hadiste kadınlar ikiye ayrılıp bunlardan yalnız birinin yani dulun hak sahibi olduğu tespit edilmiştir. Bu ayırım, o hakkın ikincisinde, yani bakirede olmadığını gösterir. Öyleyse bakirenin velisi bakireden daha çok hakka sahip olur. Bu hadis, onlarla konuşup görüş ve izinlerini almanın müstahap olduğunu ama vacip olmadığını da gösterir. Kızın annesinin iznini almak da müstahaptır. Çünkü İbn Ömer nebi aleyhisselamdan şu hadisi nakletmiştir.

“Kızları konusunda kadınlarla görüş alışverişinde bulunun (Ebû Davûd, Nikâh 24, Hadis No 2095)[22].”

Veli engel çıkarırsa, yetkili kişi ona, bu nikâhı kıymasını emreder. Nikâhı kıyarsa bir hakkı yerine getirmiş olur, ama kıymazsa bir hakkı engellemiş olur. O zaman yetkili kişi bu nikâhı ya kendi kıyar, ya da nikâhı kıyması için bir başka veliyi vekil tayin eder. Allah, “… kadınlara engel olmayın…[23]” dediği için veli engel çıkarmakla isyan etmiş olur. Veli bir gerekçe ortaya koyarsa yetkili kişi bakar, eğer kadın kendine denk bir erkekle evlendirilmesini istiyorsa veli bunu engelleyemez, isterse velinin istediği kişi ondan daha iyi olsun. Kadın, dengi olmayan biri ile evlenmek istiyor, veli de onu istemiyorsa o zaman yetkili kişi kadını evlendiremez. Engelleme, kadının kendi dengi, yahut daha iyi biriyle evlenmek istemesi ve velinin buna yanaşmaması ile olur[24].

3- Hanbelî Mezhebi

Hanbelî mezhebinin, velisiz nikâhı geçersiz sayan genel görüşünden farklı olarak Ahmed b. Hanbel’den şu anlama gelecek bir görüş daha nakledilmiştir:

“Kadının velisi olmaz, yetkili kamu görevlisi de bulunmazsa, onu güvenilir bir erkek evlendirir[25].”

4- Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinin delilleri[26]

Üç mezhebe göre şu ayet, nikâhta velinin önemini göstermektedir.

“Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri takdirde aralarında maruf üzere anlaşırlarsa kocalarıyla nikâh kıymalarına engel olmayınız[27].”

Çünkü ayette geçen kadına engel olma “adl” onu evlendirmeye yanaşmama (el-imtina an tezvîciha) anlamınadır. Bu, kadını evlendirmenin veliye bırakıldığını gösterir. Çünkü bu ayet, Ma’kil bin Yesar’ın (r.a.)’ın kız kardeşini evlendirmeye yanaşmaması üzerine inmişti. Ayet inince Nebi onu çağırmış, o da kardeşini evlendirmişti.

“…kocalarıyla nikâh kıymaları… “ ifadesi ile Allah kadını nikâh fiilinin faili yapmıştır. Bu, onun nikâha konu olmasından dolayıdır (yani mecazdır). Böyle olunca kadının bir tek kişiyi bile evlendirmesi caiz olmaz[28].

İmam Şafiî diyor ki, “Benim bilgime göre yukarıdaki ayet, başka bir anlamı kabul etmez. Çünkü kadını engellememe emri, elinde onu engelleme imkânı olana verilir. Bu da kadının nikâhının, velilerden birinin katkısıyla tamamlanması durumudur[29].

Ebû Hanîfe’ye göre, ayetteki engelleme, fiilî engelleme, yani kadını eve hapsedip evlenmesine engel olmadır. Bu, kocalara yapılmış bir hitaptır. Çünkü ayetin başında, “Kadınları boşadığınız zaman…” ifadesi geçmektedir[30].

İmam Şafiî’nin buna cevabı şudur:

“Erkek karısını boşar, kadın iddetini tamamlarsa, erkeğin elinde bir yetki kalmaz ki, ona engel çıkarsın. Kadın iddetini tamamlamamışsa o, zaten kocasından başkasıyla evlenemez. Koca onunla hem evlenmek isteyip hem de buna engel olacak değil ya?”

İmam Şafiî’ye göre bu ayet, hem kadın üzerinde, kadın ile birlikte, velinin de bir hakka sahip olduğu, hem de maruf bir şekilde nikâhlanmaya razı olan kadını, velinin engellememesi konusunda Kur’an’ın en açık ayetidir[31]”.

Sünnet de Allah’ın kitabındaki maksada tam uygun olarak gelmiştir. Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi aleyhisselam şöyle demiştir:

“Hangi kadın, velisinin izni olmadan nikâhlanırsa onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır. Erkek onunla ilişkiye girmişse bu ilişkiye karşılık kadının mehir alma hakkı vardır. Eğer anlaşamazlarsa sultan (yetkili kişi) velisi olmayanın velisidir[32].”

İkrime b. Halid’in dediğine göre, bir yolculuk sırasında kervanın içinde dul bir kadın vardı. Oradaki erkeklerden birini kendine veli yaptı, o da onu bir adamla evlendirdi. Hz. Ömer, o nikâhı kıyan şahsı sopaladı ve kadının nikâhını geçersiz saydı. Hz. Ömer velisiz nikâhlanan bir başka kadının nikâhını da geçersiz saymıştı[33].

Nebi aleyhisselam bir de şöyle demiştir:

“Velisiz nikâh olmaz[34].”

Hz. Ömer de şöyle demiştir:

“Kadın velisinin, veya ailesinden ileri görüşlü birinin ya da kamu yetkilisinin izni olmadan nikâhlanamaz[35].”

 

[1] – İbn Rüşd, Ebû’l-Velîd, Muhammed b. Ahmed b. Muhammed (öl. 595 h.), Bidâyet’ul-Muctehid, Beyrut, c. II. 34. Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İst. 1967, c. II, s. 49. Paragraf 175-178. (Bilmen burada veliyy-i akreb ifadesini kullanmaktadır. Baba ve dedenin veliyy-i akreb olduğu açıktır.)

[2] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 13. Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İst. 1967, c. II, s. 49. Paragraf 175. (Bilmen burada veliyy-i akreb ifadesini kullanmaktadır. Baba ve dedenin veliyy-i akreb olduğu açıktır.)

[3]- El -Bakara 2/234.

[4]- El -Bakara 2/230.

[5]- El -Bakara 2/232

[6] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 10.

[7] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 13.

[8] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 14.

[9] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 10.

[10] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 13.

[11] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 10.

[12] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 10 ve 13.

[13] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 14.

[14] – Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 15.

[15] – İbn Kudâme, Abdullah b. Ahmed el –Makdisî (540/620) el-Muğnî, Beyrut, 1405, c. VII, s. 5.

[16] – Seydi Ahmed ed-Derdîr, eş- Şerh’ul- Kebîr, Muhammed Ali’nin tahkikiyle, Beyrut, c. II, s. 221 – 223.

[17] – Seydi Ahmed ed-Derdîr, eş- Şerh’ul- Kebîr, c. II, s. 231.

[18] – Bidayet’ul-müctehid, c. II, s. 8.

[19] – Ahmed b. Guneym b. Salim, (ö. 1125 h.) el-Fevâkih ed -Devvânî alâ risalet ibn Ebî Zeyd el -Kayrevânî, Beyrut 1415 h. C II, s, 8.

[20] – Hadiste “eyyim” kelimesi geçmektedir. Kelime burada bakire karşıtı olarak kullanıldığından dul kadın anlamınadır.

[21]- Ebû Dâvûd, Nikâh, bab 26, Hadis no 2098.

[22]- Mansur b. Yunus b. İdris, Keşşâf’ul- Kına’ an metn’il -İkna’, Tahkik eden, Hilâl Musaylahî Mustafa Hilâl, Beyrut 1402, c. V , s. 43.

[23] – El -Bakara 2/232.

[24] – Muhammed b. İdris eş-Şafiî (150/204 h.), el- Um, Beyrut 1393, c. V, s. 13-15.

[25] – İbn Kudâme el-Muğnî, c. VII, s.1 5.

[26]- Eş -Şafiî, el-Um, c.V, s. 12; Ebu Ömer, Yusuf b. Abdullah b. Abdulberr el-Kurtubî (öl, 463 h.), el-Kâfî fî fıkhi ehl’il-Medîne, Beyrut 1407, c. I, s. 231; İbn Kudâme (441/620 h.) el-Muğnî, c. VII, s. 6.

[27]- El -Bakara 2/232

[28] – İbn Kudâme el-Muğnî, c. VII, s. 6.

[29]- Şafiî, el-Um, c.V, s. 12.

[30]- Serahsî, el-Mebsût, c. V, s. 10.

[31] Eş -Şafiî, el-Um, c.V, s. 12.

[32]- Ebû Dâvûd, Nikâh, bab 20, Hadis no 2083; Tirmîzî, Nikâh, bab 14, hadis no 1102; İbn Mâce, Nikâh, bab 15,hadis no 1879; Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 66.

[33]- Eş -Şafiî, el-Um, c.V, s. 12-13.

[34]- Et -Tirmîzî, Nikâh, bab 14, hadis no 1101; İbn Mâce, Nikâh, bab 15,hadis no 1880; Ahmed b. Hanbel, Müsned c. VI, s. 260.

[35]- Yusuf b. Abdullah el-Kurtubî, el-Kâfî, c. I, s. 231.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.